Hızırbey

Hızırbey Haber Portalı

09:40, 28 Mayıs 2025 Çarşamba
ESMA-I HÜSNA
ESMA-I HÜSNA

ESMA-I HÜSNA

Esma-i Hüsna: Allah’ın güzel isimleri demektir.


ESMA-I HÜSNA

Esma-i Hüsna: Allah’ın güzel isimleri demektir.

Bir Ayet-i kerimede : «En güzel isimler O’nundur (Allah’ındır).» (Haşr: 24) buyrulmaktadır.

Diğer bir Ayette de; en güzel isimlerin Allah’a ait olduğu belirtildikten sonra, bu isimlerle dua edilmesi tavsiye olunmaktadır (A’raf:180)

Allah’ın isimleri tevkifidir. Yani, Allah hakkında ancak ayet ve hadislerde zikri geçen ve söylenmesine izin verilmiş olan isimler kullanılabilir. Rast gele isim izafe edilemez.

Esma-i Hüsna ile ilgili olarak Buhari ve Müslim de:

«Allah’ın 99 ismi vardır. Kim bunları ezberlerse (iman eder ve ezbere sayarsa) Cennete girer.» buyurulmuştur.

Tirmizi, İbn-i Hibban ve Hakim’in bu konudaki rivayeti ise şöyledir:

«Kim bunları -Esma- Hüsna’yı-  manalarını anlayarak sayar, bunlarla Allah’ı zikrederse Cennete girer.»

Şah-ı Nakşibendî Hz.leri bu hadisle ilgili olarak buyurur ki:

“Bu hadis-i şerifteki Ahsa kelimesinin bir manası saymaktır. Diğer bir manası ise, bu ism-i şerifleri öğrenip bilmektir. Bir manası da, bu esma-i şerifin mücibince amel etmektir. Mesela: Rezzak ismini söylediği zaman rızkı için asla endişe etmemeli, Mütekebbir ismini söyleyince Allahü Teâlâ’nın azametini ve kibriyasını düşünmelidir.,,

ALLAH: Bu ism-i şerif, Cenab-ı Hakk’ın has ismidir. Bu itibarla diğer isimlerin ifade ettiği bütün güzel vasıfları ve ilahi sıfatları içine alır. Diğer isimler ise, yalnız kendi manalarına delalet ederler. Bu bakımdan Allah isminin yerini hiçbir isim tutamaz. Bu isim, Allah’tan başkasına ne hakikaten ve ne de mecazen Verilemez. Diğer isimleri ise, Allah’tan başkasına isim olarak verilmesinde bir mahzur yoktur: İnsanlara Kadir, Celal ismini vermek gibi. Yalnız bu isimlerin başına, insanlara izafe edildiklerinde, kul manasına gelen kelimesinin ilavesi güzeldir. Abdulkadir ismi gibi.

er-RAHMAN : Ezelde bütün yaratılmışlara hayır ve rahmet irade buyuran;

Sevdiğini, sevmediğini ayırt etmeyerek bütün mahlukatını sayısız nimetlere  gark eden...

Hayat için lüzumlu olan bütün rızkları veren...

er-RAHİM:    Pek ziyade merhamet edici;

Verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedi nimetler

vermek suretiyle mükafatlandırıcı...

Rahman ism-i şerifinden Allah Teâlâ’nın ezelde bütün mahlukatı için hayır ve rahmet irade buyurduğu anlaşılır. Rahim ism-i şerifi ise, mahlukatı arasında irade sahipleri, hususan müminler için rahmet-i ilãhiyyenin tecellisini ifade eder.

El-MELİK:   Bütün mahlukatın hakiki sahibi ve mutlak hükümdarı...

Allah’ın, ne zatında ve ne de sıfatında hiçbir varlığa ihtiyacı yoktur. Bilakis her şey zatında, sıfatında, varlığında ve varlığının devamında O’na muhtaçtır. Bütün kainatın hakiki sahibi, mutlak hükümdarındır.

el-KUDDÜS:  Hatadan, gafletten, acz den ve her türlü eksiklikten çok uzak ve  pek temiz...

Allah, hissin idrak ettiği, hayalin tasavvur ettiği, vehmin tahayyül ettiği, fikrin tasarladığı her vasıftan münezzeh ve müberradır. 0 hatadan, gafletten, acizden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz olandır. Bu bakımdan her türlü takdise layıktır.

İnsan su’-i ihtiyarı karışmadığı müddetçe kainatta fıtri olarak bulunan umumi temizlik de, Cenab-ı Hakk’ın KUDDÜS isminin tecellisidir.

es-SELAM:   Her çeşit arıza ve hadiselerden salim kalan;

Her türlü tehlikelerden kullarını selamete çıkaran;

Cennetteki bahtiyar kullarına selam eden...

Bu ism-i şerif, Kuddüs ismi ile yakın bir mana ifade etmekte ise de Selam ismi, daha ziyade istikbale aittir. Yani, Cenab-ı Hakk’ın gerek zatı, gerek sıfatı ileride en ufak bir tegayyüre, bir değişikliğe, bir zaafa uğramaktan münezzehtir. 0, ezelde nasılsa ebedde de öyledir.

el-MÜ’MİN:    Gönüllerde iman ışığı yakan, uyandıran;

Kendine sığınanlara aman verip onları koruyan, rahatlandıran...

Allah Teâlâ, kalblere iman ve hidayet bağışlayarak oralardan şüphe ve tereddütleri kaldırmıştır.

Kendine sığınanlara aman verip korumuş, emniyetle rahatlandırmıştır.

El-MÜHEYMİN:    Gözetici ve koruyucu...

Allah, yarattığı mahlukatının amellerini, rızıklarını, ecellerini bilip muhafaza eder. Bütün varlığı görüp gözeten, yetiştirip varacağı noktaya ulaştıran ancak O’dur. Hiçbir zerre, hiçbir lahza, O’nun bu lutuf ve atıfetinden boş değildir.

el-AZİZ:    Mağlub edilmesi mümkün olmayan galip.

Bu ism-i şerif, kuvvet ve galebe manasına gelen İZZET kökünden gelir. Allah Teâlâ mutlak surette kuvvet ve galebe sahibidir.

İzzet sıfatı, Kur’an’da birçok yerlerde azab ayetleri bahsinde gelmiştir. Fakat bu ism-i şerifin yine birçok defa Hakim ism-i şerifi ile birleştiği görünür. Bunun manası: Allah Teâlâ’nın kudreti galibdir, fakat hikmeti ile kötülerin cezasını tehir eder, kötülük edip durmakta olan insanları cezalandırmakta acele etmez, demektir.

eI-CEBBAR:   Kırılanları onaran, eksikleri tamamlayan;

Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan...

Bu ism-i şerif cebir maddesindendir. Cebir, «Kırık kemiği sarıp bitiştirmek, eksiği bütünlemek» manasına geldiği gibi,«icbar etmek» yani «zorla iş gördürmek» manasına da gelir. Bu manya göre Allah’u Teâlâ Cebbar’dır. Yani, kırılanları onarır eksikleri tamamlar, her türlü perişanlıkları düzeltir, yoluna kor.

Cebbar’ın ikinci manasına göre de; Allah Teâlâ kainatın her noktasında ve her şeyi üzerinde dilediğini yaptırmaya muktedirdir. Hüküm ve iradesine karşı gelinmek ihtimali yoktur.

el-MÜTEKEBBİR:   Her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren...

Büyüklük ve ululuk, ancak Allah’a mahsustur, varlığı ile yokluğu Allah’ın bir tek emrine ve iradesine bağlı bulunan kainattan hiçbir mevcud, bu sıfatı takınamaz.

el-HALIK:   Her şeyin varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri, hadiseleri tayin ve tespit eden ve ona göre yaratan, yoktan var eden...

Bu ism-i şerifin manasında iki husus vardır:

  1. Bir şeyin nasıl olacağını tayin ve takdir etmek,
  2. O takdire uygun olarak o şeyi icat etmek.

el-BARi:   Eşyayı ve her şeyin aza ve cihazların birbirine uygun bir halde yaratan...

Her şeyin vücudu mütenasib, yani, azası, hayat cihazları ve asli unsurları keyfiyet ve kemmiyet bakımından birbirine münasib olarak yaratıldığı gibi, hizmeti ve faydası da umumi ahenge uygun yaratılmıştır.

el-MUSAVVİR:    Tasvir  eden, her şeye bir şekil ve hususiyet veren...

Allah Teâlâ her şeye bir suret, bir özellik vermiştir. Her şeyin kendisine göre bir şekli, dıştan görünüşü vardır ki, başkalarına benzemez.

Mesela: insanlar arasında tamamiyle birbirinin aynı iki insan yoktur.

Bundan daha garibi, parmak uçlarındaki çizgilerdir. Bu çizgiler, insanların sayısı kadar değişik gidiyor ve hiçbiri ötekine uymuyor. Şu halde insanın hiç taklit olunamayacak imzası, bastığı parmak izidir.

İşte bunlar Allah Teâlâ’nın MUSAVVİR isminin tecellileridir.

el–GAFFAR:     Mağfireti pek bol olan...

Gafr, örtmek ve sıyanet etmek (korumak) manasınadır. A1lah mü’minlerin günahlarını örter. Dilediği kullarını da günahlardan sıyanet eder, korur. Bu, onlar için en büyük nimetlerden biridir.

el-KAHHAR:   Her şeye, her istediğini yapacak surette galib ve hakim...

Kahr, bir şeye onu hor ve hakir kılacak veya mahv ve helak edebilecek surette galib olmaktır. Allah Teâlâ Kahhar’dır, her vechile üstün ve daima galibdir. Kuvvet ve kudretiyle her şeyi içinden  ve dışından kuşatmıştır. Hiçbir şey O’nun bu ihatasından dışarı çıkamaz. Ona karşı her şeyin boynu büküktür. Kahrına yerler, gökler dayanmaz. Kahr ile nice azıp sapmış ümmetleri ve milletleri mahv ve perişan etmiştir.

el-VEHHAB  Çeşit çeşit nimetleri devamlı bağışlayıp duran...

Vehhab kelimesi hibe kökünden gelmektedir. Hibe, herhangi bir karşılık ve menfaat gözetmeden birine bir malı bağışlamak manasınadır. Vehhab ise, Her zaman, her yerde ve her şeyi çok çok ve bol bol veren ve karşılık beklemeyen demektir.

er-REZZAK   Yaratılmışlara, faydalanacakları şeyleri ihsan eden...

Rızık, Allah Teâlâ’nın (bilhassa) yaşayan mahlükatına faydalanmalarını nasib ettiği her şeydir. Rızık yalnız yenilip içilecek şeylerden ibaret değildir. Kendisinden faydalanılan her şeye rızık denir.

Maddi rızık, her türlü yiyecek ve içecek, giyilecek ve kullanılacak eşya, para, mücevher, çoluk-çocuk, vücudun çalışma kudreti, bilgi, mal-mülk, servet vs. gibi şeylerdir.

Manevi rızık ise, ruhun ve kalbin gıdası olan şeylerdir. Başta iman olmak üzere insanın manevi hayatına ait bütün duygular ve o duyguların ihtiyacı olan şeyler, hep manevi rızıktır.

el-FETTAH     Her türlü müşkilleri açan ve kolaylaştıran...

Fettah kelimesi, feth’den gelmektedir. Feth ise, «kapalı olan şeyi açmak» manasınadır.

Kapalı bir şeyi açmak:

a) Maddi olur; bir kapıyı, bir kilidi açmak gibi.

b) Manevi olur; kalbden tasaları, kederleri atıp gönlü açmak gibi.

Bitkilerin çiçek açması, tohum ve çekirdeklerin sünbül vermesi, rızık ve rahmet kapılarının açılması hep Fettah ism-i şerifinin tecellisindendir.

el-ALİM   Her şeyi çok iyi bilen....

Allah, her şeyi tam manasıyla bilir. Her şeyin, içini, dışını, inceliğini, açıklığını, önünü, sonunu, başlangıcını, bitimini çok iyi bilendir  0.  Olmuşları bildiği gibi, olacakları da aynı şekilde bilir. Onun için, olmuş - olacak, gizli - açık söz konusu değildir. Bunlar, insanlar hakkında geçerli olan mefhumlardır. İnsanların bilmesi nisbi ve arızidir. Allah’ın bilmesi ise,  bütün isim ve sıfatlarında olduğu gibi- zati’dir. Onun için O’nun bilmesinde dereceler bulunmaz.

el-KABID   Sıkan, daraltan:..

el-BASİT   Açan, genişleten...

Bütün varlıklar Allah Teâlâ’nın kudret kabzasındadır. İstediği kulundan, ihsan ettiği servet ve samanı, evlat ve iyali, yahut hayat zevkini, gönül ferahlığını alıverir. O adam zenginken fakir olur, yahut evlat acısına boğulur, yahut iç sıkıntısına, ıstırap ve huzursuzluk içine düşer.

İşte bu haller Kabıd isminin tecellileridir.

Allah, istediği kuluna da yepyeni bir hayat verir, neşe verir, rızık bolluğu verir, bu da Basit isminin tecelliyatıdır.

el-HAFID  Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan...

Allah Teâlâ, istediği kulunu yukarıdan aşağı atıverir. Şan ve şeref sahibi iken, rezil ve rüsvay eder ve bu muamelesi çok defa, kendisini tanımayan, emirlerini dinlemeyen asiler, başkalarını beğenmeyen mütekebbirler ve hak, hukuk tanımayan zalim zorbalar hakkında tecelli eder.

er-RAFİ’  Yukarı kaldıran, yükselten...

Allah Teâlâ, istediği kulunu indirdiği gibi, istediği kulunu da yükseltir. Şan ve şeref verir. Bazı gönülleri iman ve irfan ışığı ile parlatır, yüksek hakikatlerden haberdar eder.

Allah’ın yükselttiği insanlar, çok defa melek huylu, tatlı dilli, insanların ayıplarını, kusurlarını örtüp eksiklerini tamamlayan, onlara malıyla, bedeniyle, bilgisiyle, nasihatiyle yardım eden nazik, kibar insanlardır. Onlar bu istikametten ayrılmadıkça, Allah da bu nimeti kendilerinden almaz.

el-MU’IZZ  İzzet veren, ağırlayan...

eI-MÜZİLL Zillete düşüren hor ve hakir eden...

İzzet ile zillet, birbirine zıd manalardır. İzzet kelimesinde şeref ve haysiyet, Zillet kelimesinde ise alçaklık manası vardır.

Bunlar hep Allah Teãlã’nın, mahlukatı üzerindeki tasarrufları cümlesindendir.

es-SEMİ’  İyi işiten...

Allah Teâlâ işitir. Kalplerimizdeki sözleri ve işitilmek şanından olan her şeyi işitir. Mesafeler, onun işitmesine perde olamaz. Birini işitmesi, ötekilerini işitmesine mani olmaz. Her hadiseyi aynı derece açık olarak işitir.

el-BASİR  İyi gören...

Allah Teâlâ herkesin gizli açık yaptığını ve yapacağını gôrüp durmaktadır. Karanlıklar O’nun görmesine mani olamaz. Karanlık gibi, yakınlık - uzaklık, büyüklük - küçüklük gibi insanların görmelerine engel olan şeyler de O’nun görmesine mani olmaz.

el-HAKEM  Hükmeden, hakkı yerine getiren...

Allah Teâlâ Hakimdir, her şeyin hükmünü  verir ve hükmünü eksiksiz icra eder. Hakimlerin hakimliğine, hükümdarların hükümdarlığına hüküm veren de ancak O’dur. O’nun hükmü olmadan hiçbir şey, hiçbir hadise meydana gelemediği gibi, O’nun hükmünü bozacak, geri bıraktıracak, infazına mani olacak hiçbir kuvvet, hiçbir hükümet, hiçbir makam da yoktur.

el-ADL   Tam adaletli...

Adalet, zulmün zıddıdır. Zulüm kelimesinde; incitme, can yakma manası vardır. Zulmetmeyerek herkese hakkını vermek ve her şeyi akıl ve mantığa, hikmet ve maslahata uygun olarak yapmak da adalet demektir.

Allah Teâlâ Adil’dir. Zalimleri sevmez. Zalimlerle düşüp kalkanları ve hatta, sadece uzaktan onlara imrenenleri ve sevenleri de sevmez.

el-LÃTİF  En ince işlerin bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edilemeyen en ince şeyleri yapan;

İnce ve sezilmez yollardan kullarına çeşitli faydalar ulaştıran...

Allah Teãlã, Lãtif’tir. En ince şeyleri bilir. Çünkü onları yaratan O’dur. Nasıl yapıldığı bilinmeyen, gizli olan en ince şeyleri yapar.

el-HABİR  Her şeyin iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar olan...

En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün eşya ve hadiselerden  Allah haberdardır. Onun haberi olmadan hiçbir hadise cereyan etmez.

el-HALİM Hilm, suçluların cezasını vermeye gücü yetip dururken bunu yapmamak, onlar hakkında yumuşak davranmak ve cezalarını geriye bırakmaktır. Suçluyu cezalandırmağa iktidarı olmayana halid denmez. Halim, kudreti yettiği halde, bir hikmete binaen cezalandırmayana denir.

Allah Teâlâ Halim’dir. Her günah işleyeni hemen cezalandırmaz Hışım ve gazabda acele etmez, mühlet verir. Bu mühlet içinde yaptıklarına pişman olup tevbe edenleri af eder. Israr edenler hakkında, hüküm artık kendisine kalmıştır.

el-AZİM   Bütün büyüklüklerin sahibi...

Azamet, büyüklük manasınadır. Hakiki büyüklük Allah’a mahsustur. Yerde, gökte, ancak O’nundur ve her şey O’nun büyüklüğüne şahiddir. Bu sıfatta da Allah’a herhangi bir denk bulunması muhaldir.

el-ĞAFÜR   Mağfireti çok...

Allah Teâlâ’nın mağfireti çoktur. Bir  kulun kusuru ne kadar büyük ve çok olursa olsun onları örter, meydana çıkarıp da sahibini rezil etmez.

Kusurları insanların gözünden gizlediği gibi, melekut alemi sakinlerinin gözünden de gizler. İnsanların görmediği bazı şeyleri melekut alemi sakinleri görürler. Gafur ism-i şerifi, kusurların onların gözünden de gizlenmesini ifade eder.

eş-ŞEKUR Kendi rızası için yapılan iyi şeyleri, daha ziyadesiyle karşılayan...

Şükür, iyiliği, iyilikle karşılamak demektir. Şükür, Allah Teâlâ’ya karşı kulun yapması gereken bir vazifesidir.

Şükür ise, az taat karşılığında çok büyük dereceler veren, sayılı günlerde yapılan amel karşılığında ahiret aleminde sonsuz nimetler lütfeden demektir. Bu manaya Allah’tan başka hakiki sahip yoktur.

el-ALİYY Her hususta, her şeyden yüce olan...

Allah Teâlâ yücedir, yüksektir.

Yüksekliğin hakiki manası şudur:

1. Allah’tan daha üstün bir varlık düşünülmesi imkansızdır.

2. Bir benzeri veya ortağı veya yardımcısı yoktur.

3. Şanına yaraşmayan her şeyden uzaktır.

4. Kudrette, bilgide, hükümde, iradede ve diğer bütün kemal sıfatlarında üstündür. şu halde Aliyy, her şey kendisinin dununda, emrinde ve hükmü altında olan Zat demektir.

el-KEBİR Büyüklükte kendisinden daha büyüğü düşünülemeyen...

Allah Teâlâ kibriya sahibidir. Kibriya, zatın kemãli demektir. Her bakımdan büyük, varlığının kemaline hudut yoktur. Bütün büyüklükler O’na mahsustur.

el-HAFIZ Yapılan işleri bütün tafsilatıyla tutan, her şeyi belli vaktine kadar afat ve belalardan saklayan...

Hıfz, korumak, demektir. Bu koruma iki şekilde olur.

Birincisi, varlıkların devamını sağlamak, muhafaza etmektir.

İkincisi, birbirlerine zıt olan şeylerin, yekdiğerlerine saldırmasını ônlemek, birbirlerinin şerrinden onları korumaktır.

Allah her mahlukuna, kendine zararlı olan şeyleri bilecek bir his ilham buyurmuştur. Bu Hafız ism-i şerifinin tecelliyatındandır. Bir hayvan kimyevi tahlil raporuna muhtaç olmadan kendine zararlı otları bilir ve onları yemez. Kulların amellerinin yazılması, zayi olmaktan korunması da Hafız isminin iktizasıdır. Bu bakımdan ahirette yeniden dirilme ve yaptıklarından hesaba çekilme ile Hafız isminin yakından alakası vardır.

el-MUKIT Her yaratılmışın azığını ve gıdasını tayin eden, azıkları beden ve kalplere gönderen...

Bu manaya göre Mukit, Rezzak manasınadır. Yalnız Mukit, Rezzak’tan daha hususidir. Rezzak azık olanı da olmayanı da içine alır.

el-HASIB Herkesin hayatı boyunca yapıp ettiklerinin, bütün tafsilatı ve teferruatiyle hesabını iyi bilen;

Her şeye ve herkese her ihtiyacı için kafi gelen...

Allah Teâlâ, neticesi hesapla bilinecek ne kadar miktar ve kemmiyet varsa hepsinin neticelerini hiçbir ameliyeye (işleme) muhtaç olmadan doğrudan doğruya ve apaçık bilir.

Allah Teâlâ, herkese her ihtiyacı için kafidir. Bu kifayet, O’nun varlığının devam ve kemalini gösterir.

el-CELİL Celadet, ululuk ve heybet sahibi, celal sıfatları ile muttasıf...

Celadet ve ululuk, Allah’a mahsustur. Onun zatı da büyük, sıfatları da büyüktür. Fakat bu büyüklük, cisimlerdeki gibi hacim veya yaşlılık itibarı ile değildir. Zamanla ölçülmez, mekanlara sığmaz.

el-KERİM Keremi, lütuf ve ihsanı bol...

Allah vaad ettiği zaman sözünü yerine getirir, verdiği zaman son derece bol verir, muktedirken af eder.

er-RAKİB Bütün varlıklar üzerinde gözcü, bütün işler murakabesi altında bulunan...

Bir şeyi koruyan ve devamlı kontrol altında bulundurana rakib derler; bu da bilgi ve muhafaza ile olur.

Allah Teâlâ, bütün varlıkları her lahza gözetip duran bir şahid, bir nazırdır. Hiçbir şeyi kaçırmaz. Her birini görür ve herkesin yaptığına göre karşılığını verir.

el-MÜCIB Kendine dua edip yalvaranların isteklerini işitip cevap veren, onları cevapsız bırakmayan...

Burada bir hususu iyi bilmek gerekir: Cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Ayet-i kerimede, Allah tarafından her duaya cevap verileceği vaad edilmiştir. Fakat kabul edileceği  vaad edilmemiştir. Zira kabul edip etmemek Cenab-ı Hakk’ın hikmetine bağlıdır. Hikmeti iktiza ederse istenenin aynını, aynı zamanda kabul eder. Dilerse istenenin daha iyisini verir. Dilerse o duayı ahiret için kabul eder, dünyada neticesi görülmez. Dilerse de kulun menfaatine uygun olmadığı için hiç kabul etmez.

el-VASİ’ Geniş ve müsaadekar...

Allah’ın ilmi, rahmeti, kudreti, afv ve mağfireti geniştir ve her şeyi kaplamıştır. Allah’ın ilminden hiçbir şey gizlenemez, İkram ve ihsanına bir nihayet yoktur.

el-HAKİM Bütün işleri hikmetli...

Allah Hakim’dir. Faydasız, boş ve tesadüfi  bir işi yoktur. Her emir ve fiilinin her yönüyle sonsuz fayda ve maslahatları vardır. Her yarattığı mahluk, her yaptığı iş bütün kainat nizamı ile alakalıdır. Kainatın umumi nizamı ile tenakuz teşkil eden hiçbir hadise, bir mahluk, bir iş yoktur.

el- VEDÜD İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya biricik layık olan...

Vedud’un iki manası vardır: 1. Seven, 2. Sevilen.

Allah’u Teâlâ (c.c), kullarını çok sever, onları lütuf ve ihsanına gark eder.                                       Sevilmeye layık ve müstahak olan da ancak Allah’u Teâlâ (c.c).

el-MECİD Zatı şerefli, ef’ãli güzel olan, her türlü övgüye layık bulunan...

Bu ism-i şerifin manasında iki mühim unsur vardır:

Biri, Azamet ve kudretinden dolayı yaklaşılamaz olmak.

ikincisi Yüksek huylarından, güzel işlerinden dolayı övülüp sevilmek...

el-BAİS Ölüleri diriltip kabirlerinden kaldıran; gönüllerde saklı olanları meydana çıkaran...

Allah Teâlâ insanları, onlar ölüp toprak olduktan sonra Ahiret günü dirilterek kabirlerinden kaldıracak ve ruhları ile cesetleri birlikte olarak hesaplarını görecek, sonra da yine ruh ve cesetleri birlikte olarak mükafat veya cezalarını verecektir.

eş-ŞEHİD Her zamanda hadiselerin dış yüzünü bilen ve her yerde hazır ve nazır olan ...

Allah, mutlak surette her şeyi bilmesi bakımından Alim’dir. Hadiselerin esrarını, iç yüzünü bilmesi yönünden Habir’dir. Dış yüzünü bilmesi yönünden de Şehid’dir.

el-HAKK Varlığı hiç değişmeden duran....

Hakk, varlığı hakiki bulunan zatın ismidir. Yani, varlığı daima sabittir. Allah Teâlâ’nın zatı, yokluğu kabul etmediği gibi, herhangi bir değişikliği de kabul etmez. Hakikaten var olan yalnız Allah’tır.

el- VEKİL Usulüne uygun şekilde, kendisine tevdi edilen işleri en güzel şekilde neticelendiren...

Kendisine iş ısmarlanan zata vekil denir. Allah Teâlâ en güzel ve en mükemmel vekildir. İşlerin hepsini tedvir, tedbir ve idare eden O’dur. Fakat kendisi hiçbir işinde vekile muhtaç değildir. Allah Teâlâ, kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştırır.

el-KAVİYY Çok kuvvetli...

el-METİN Çok sağlam...

Kuvvet, tam bir kudrete delalet eder. Metanet ise, kuvvetin şiddetini ifade eder.

Allah’ın kuvveti de öteki sıfat ve isimleri gibi na-mütenahidir, tükenmez, gevşemez, hudut içine sığmaz, ölçüye gelmez. Allah’ın kudreti bahsinde zorluk-kolaylık söz konusu değildir. Bir yaprağı yaratmakla kainatı yaratmak birdir.

Allah Teâlâ tam bir kuvvet sahibi olmak bakımından, Kaviyy, gücünün çok şiddetli olması bakımından Metindir.

el-VELİYY İyi kullarına dost olan, yardım eden...

Allah, sevdiği kullarının dostudur. Onlara yardım eder. Sıkıntılarını, darlıklarını kaldırır, ferahlık verir. İyi işlere muvaffak kılar. Her çeşit karanlıklardan kurtarır, nurlara çıkarır. Artık onlara korku ve hüzün yoktur. Herkesin korktuğu zaman, onlar korkmazlar.

el-HAMİD Ancak kendisine hamd ü sena olunan, bütün varlığın diliyle biricik övülen, medhedilen...

Hamd; ihsan sahibi büyüğü övmek, tazim fikri ve teşekkür kasdiyle medh’ü sena etmektir.

Her mevcud, hal diliyle olsun, kal diliyle olsun, Allah Teâlâ’yı tesbih ve takdis etmektedir. Bütün hamd ü senalar O’na mahsustur. Hamd ve şükürle kendisine tazim ve ibadet olunacak veliyy-i nimet ancak O’dur.

el-MUHSI Her şeyin sayısını bir bir bilen...

İlmi her şeyi ihata eden ve her şeyin miktarını bilip eksiksiz tastamam sayabilen Allah’dır.

Allah Teâlâ, her şeyi olduğu gibi görür ve bilir, yani, bütün mevcüdatı toptan bir yığın halinde birbirinden seçilmez karışık bir şekilde değil; cinslerini, nevilerini, sınıflarını, fertlerini, zerrelerini birer birer saymış gibi gayet açık görür ve bilir.

el-MÜBDI’ Mahlukatı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan...

Mübdi, bir manada icad demektir. Muid ism-i şerifi de icad manasına gelir. İcadın bir benzeri daha evvel yaratılmış, meydana getirilmiş ise, iade; değilse, yani, benzeri, maddesi olmayan yeni bir şey ise ibda, denir.

el-MUİD Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan...

Her şey mukadder olan ömrünü tamamlayıp öldükten sonra, Allah’tan başka kimse kalmaz, fakat varken yok olan bu insanları ahiret günü Allah Teâlâ diriltip yeniden hayatlandırır, yeniden yaratır. Sonra da dünya hayatlarında yaptıkları işlerden hesaba çeker.

el-MUHYİ Hayat veren, can bağışlayan, sağlık veren...

Allah Teâlâ, cansız maddelere hayat ve can verir.

Her gün, her saat, her saniye yer yüzünde milyonlarca varlık hayat bulup dünyaya gelmektedir. Bütün bunlar, Allah’ın emr-ü fermanı ile, yaratması ile ve müsaadesiyle olmaktadır. Allah yoğu var edip hayat verdiği gibi, ölüyü de tekrar canlandırabilir. Buna ihya, yani, diriltme denir. Hayatı hiç yoktan veren zatın, ölülere yeniden hayat verip diriltmesi elbette son derece kolaydır.

el-MÜMİT Canlı bir mahlukun ölümünü yaratan...

Allah, yarattığı her canlıya muayyen bir ömür takdir etmiştir. Canlı varlıklar için ölüm mukadder ve muhakkaktır. Hayatı yaratan Allah olduğu gibi, ölümü yaratan da yine O’dur.

Ancak bu Ölüm, yok oluş, hiçliğe gidiş değil, bilakis fani hayattan baki hayata geçiştir.

el-HAYY Diri; her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten...

Hayy, diri demektir, bunun Zıddına meyyit denir ki, ölü manasına gelir.

Allah Teâlâ ölmez, daima hazır ve nazırdır. Yaşayan mahlukatın hayatını veren de O dur. O olmasaydı hayattan eser olmazdı. O daima fenadan, zevalden, atadan münezzehtir. Her an Alim, her an Habir, her an Kadir’dir.

el-KAYYÜM Gôkleri, yeri, her şeyi ayakta tutan...

Kayyum, kaim’in mübalağasıdır. «Her şey üzerinde kaim». demektir. Bunun manası Bir şeyin kıyamı, yani, bir varlık sahibi olarak durabilmesi neye bağlı ise, onu veren demektir.

Allah Teâlâ, her şeyin mukadder olan vaktine kadar durması için sebeplerini ihsan etmiştir. Onun için her şey Hak ile kaimdir.

el-VACİD Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan; istediğini, istediği vakit bulan. Kendisi için lüzumlu olan şeylerin hiç birinden mahrum olmayan...

Uluhiyet sıfatları ve bunların kemali hususunda kendisine gerekli olan her bir şey, şanı yüce olan Allah’ın zatında mevcuddur.

el-MACİD Kadr ü şanı büyük, kerem ve semahati bol...

Allah Teâlâ’nın kendisiyle Aşinalığı olan kullarına kerem ve semahati ifadeye sığmaz, ölçüye gelmez. Mesela: Onları temiz ahlak sahibi olmaya, iyi işler yapmaya muvaffak kılar da, sonra yaptıkları o güzel işleri, haiz oldukları seçkin vasıfları sebebiyle onları över, sitayişlerde bulunur. Kusurlarını af eder, kôtülüklerini mahveder.

el-VAHiD Tek...

Zatında, sıfatlarında, işlerinde, isimlerinde, hükümlerinde asla şeriki (ortağı) veya naziri (benzeri) ve dengi bulunmayan;

es-SAMED Hacetlerin bitirilmesi, ızdırabların giderilmesi için tek merci; ihtiyaç ve dileklerde kendisine müracaat edilen, arzu ve bütün istekler kendisine sunulan...

Allah Teâlâ, her dileğin biricik merciidir. Yerde, gökte bütün hacet sahipleri yüzlerini O’na döndürmekte, gönüllerini O’na bağlamakta, el açarak yalvarmalarını O’na arz etmektedirler. Buna layık olan da yalnız O’dur.

el-KADİR İstediğini, istediği gibi yapmağa gücü yeten...

Allah Teâlâ, kudretine bir ayna olmak üzere kainatı yaratmıştır. Gôk boşluğunun ôlçülmesi mümkün olmayan genişliği içinde, akıllara hayret ve dehşet verecek derecede birbirlerine uzak mesafelerde milyarlarca güneşleri yandırmak... Fezalarda, sayısı belirsiz alemleri birbirine çarpmadan koşturmak... Bir damla suyun içinde, birbirine temas etmeden hesapsız hayvanatı yüzdürmek Kadir isminin tecelliyatındandır.

el-MUKTEDİR Kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden...

Allah Teâlâ, her şeye karşı mutlak ve ekmel surette Kadirdir. Her şeye kadir olduğu içindir ki, dilediği şeyi yaratır ve isterse onda dilediği kadar kuvvet ve kudret de yaratır.

el-MUKADDİM İstediğini ileri geçiren, öne alan...

Allah Teâlâ bütün mahlukatı yaratmıştır. Fakat, ancak seçtiklerini ileri almıştır. İnsanların bazısını dince, dünyaca bazısı üzerine derece derece yükseltmiştir. Fakat bu yükseltme ve seçme, kulların kendi amelleri ile ona layık olmaları neticesinde olmuştur.

el-MUAHHiR İstediğini geri koyan, arkaya bırakan...

Allah Teâlâ istediğini ileri, istediğini geri aldığı gibi, bazen de kullarının teşebbüslerini, onların bekledikleri zamanda semerelendirmez, maksatlarını arkaya bırakır. Bunda birçok hikmetleri vardır. Bu hikmetleri araştırmalı, sezmeğe çalışmalıdır.

el-EVVEL Her varlıktan mukaddem olan, başlangıcı olmayan...

Allah Teâlâ bütün varlıklar üzerine mukaddem olup kendi varlığının evveli yoktur. Kendisi için asla başlangıç tasavvur olunamaz.

Onun için Ona EVVEL demek, «ikincisi var» demek değildir.

«sabık’ı, yani, kendisinden evvel bir varlık sahibi yok» demektir.

el-AHİR Sonu olmayan...

Her şey biter, helak ve fenaya gider, ancak O kalır. Varlığının sonu yoktur. Evveliyetine bidayet olmadığı gibi, ahiriyetine nihayet yoktur. Onun için Ona Ahir demek, Bir sabık’ı yani, kendisinden evvel bir varlık sahibi var, demek değildir. «Bir lahıkı yok». demektir.

ez-ZAHİR Aşikar olan, kati delillerle bilinen ..

Allah Teâlâ’nın varlığı her şeyden Aşikardır. Gözümüzün gördüğü her manzara, kulağımızın işittiği her nağme, elimizin tuttuğu, dilimizin tattığı her şey, fikirlerimizin üzerine çalıştığı her mana, hasılı, gerek içimizde. gerek dışımızda şimdiye kadar anlayıp sezebildiğimiz her şey O’nun varlığına, birliğine, kemal sıfatlarına şahiddir.

el-BATIN Gizli olan; duyu organları ile idrak edilemeyen...

Allah Teâlâ’nın varlığı hem aşikardır, hem gizlidir.

Aşikardır, çünkü varlığını bildiren delil ve nişanları gözsüzler bile görmüş ve bu hakikatler hakikatı yüce varlığa, eşyanın umumi şehadetini sağırlar bile işitmiştir.

Gizlidir. Çünkü biz Onu künhüyle bilemeyiz. Amma varlığım kat’i surette biliriz.

el-VALİ Mahlukatın işlerini yoluna koyan;

Bu muazzam kainatı ve her an olup biten hadisatı tek başına "tedbir ve idare eden...

Allah Teâlâ bütün varlığı idare eden, biricik ve en büyük validir. Diğer valiler ve hükümdarların idaresi, O’nun izni ve müsaadesi iledir. Ve onların velayet ve idaresi, son derece nakıstır.

Allah’ın velayet ve tedbiri ise sınırsız, gerçek ve hakikidir. Her şey emri ve iradesi altındadır. Her şeyi bilir. Ondan habersiz mülkünde hiçbir şey cereyan etmez. Adile mükafatını, zalime cezasını eksiksiz verir... Sebepler, O’nun icraat ve idaresinde yardımcı değil, sadece izzet ve haşmetini gösteren birer perdedirler Hakiki tesir, O’nun kudretindendir.

el-MÜTEALİ Yaratılmışlar hakkında aklın mümkün gördüğü her şeyden, her hal ve tavırdan pek yüce ve pek münezzeh....

Mesela, bir zengin hakkında, «Bu adam yarın fakir düşebilir», denebilir ve adam da zenginken fakir olabilir. Fakat Allah Teâlâ hakkında, bu gibi ihtimallerin düşünülmesi mümkün değildir. 0, her türlü noksanlık, eksiklik, zaaf, acizlik, hata ve kusurdan münezzehtir. İsteyenler çoğaldıkça ihsanı artar, herkese hikmet ve iradesine göre verir. Verdikçe hazineleri tükenmez.

el-BERR Kulları hakkında kolaylık isteyen;  iyilik ve bahşişi çok olan... Allah Teâlâ kulları için daima kolaylık ve rahatlık ister, zorluk  istemez, zorluk çıkaranları da sevmez. Yapılan kötülükleri bağışlar, örter. Bir iyiliğe en az 10 mükafat verir. Kul gönlünden iyi bir şey geçirmişse, Onu yapmamış olsa bile, yapmış gibi kabul edip mükafat verir. Aksine kötülükleri ise yapmadıkça cezalandırmaz.

et- TEVVAB Tevbeleri kabul edip, günahları bağışlayan...

Bu ism-i şerif, tevbenin mübalağa sigasıdır. Tevbenin asıl manası dönmektir. Kulun isyan yolundan dönmesi demektir.

el-MÜNTEKIM Suçluları, adaleti ile müstehak oldukları cezaya çarptıran...

Allah Teâlâ’nın intikamı vardır. Asilerin belini kıran, canilerin  hakkından gelen, taşkınlık yapan azgınlara hadlerini bildiren şübhesiz ki O’dur.

el-AFÜVV Afvı çok...

Allah Teâlâ, günahları silen, onları hiç yokmuş gibi kabul edendir.

Bu manaya göre bu isim, Gafur ismine  yakındır.  Ancak arada şu fark vardır: Gufran:  Günahları örtüvermek demektir. Afv ise, günahları kökünden kazımaktır. Günahları kökünden kazımak, o şeyi örtmekten daha iyidir.

er-RAÜF Çok re’fet ve şefkat sahibi...

Mahlûkat içinde bilhassa insanlar için, Allah’ın inayeti, kerem ve re’fet’i hiçbir ölçüye ve ifadeye sığmayacak kadar geniş ve büyüktür.

RE'FET: Acıma, merhamet.
Allah’u Teâlâ Kur'ân-ı kerimde mealen buyuruyor ki:
“Sonra (Nûh ve İbrâhim aleyhimesselâmın) arkalarından peygamberlerimizi ardarda gönderdik.     Arkalarından da Meryem oğlu Îsâ'yı (a.s) gönderdik ve ona İncîl'i verdik. Kendisine tâbi olanların (bağlı kalanların) kalblerine de re'fet ihsân ettik.” (Hadîd sûresi: 27)
Acımak ve şefkat duygusunu kalbine yerleştirmiş olan re'fet sahipleri, himmetlerini zayıf ve aciz bir hayvana varıncaya kadar uzatırlar.                                                                                                                  Re'fet sahibi olmak, Allah’u Teâlâ’nın (c.c) lütuf ve merhametinin eseridir. (Ahmed Rıfat Efendi)

MALİKÜ’L-MÜLK   Allah Teâlâ mülkün hem sahibi, hem hükümdarıdır. Mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Hiçbir kimsenin O’nun bu tasarrufuna itiraz ve tenkide hakkı yoktur... Dilediğine verir, dilediğinden alır. Mülkünde hiçbir ortağa ve yardımcıya ihtiyacı yoktur.

ZÜL-CELALİ ve’l-İKRAM     Hem büyüklük sahibi, hem fazl-ı kerem...

Celal; büyüklük, ululuk manasınadır. Büyüklük alameti olan ne kadar kemalat varsa hepsi Allah’a mahsustur. Mahlükattaki kemalat, O’nun kemalinin zayıf bir gölgesi ve işaretidir.

Allah Teâlâ aynı zamanda büyük bir fazl-ı kerem sahibidir de...

Mahlukat üzerine akıp taşmakta olan sayıya gelmez, sınır kabul etmez nimetler hep O’nun ihsanı ve ikramıdır.  nimetlerin zerresinde olsun hiç kimsenin hakkı yoktur.

el-MUKSİT Bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan.

Mazluma acıyıp zalimin elinden kurtaran.

Allah Teâlâ en üstün bir adalet ve merhametin sahibidir. Her işi birbirine denk ve layıktır. Zerre kadar da olsa haksızlığı tervic etmez. Kullarına muamelesi merhamet ve adalet üzeredir. Yapılmış olan hiçbir iyiliğin zerresini bile karşılıksız bırakmaz. İnsanların birbirlerine karşı işledikleri haksızlıkları da düzelterek hakkı yerine getirir.

el-CAMİ’ İstediğini, istediği zaman, istediği yerde toplayan. Birbirine benzeyen, benzemeyen ve zıt olan şeyleri bir araya getirip tutan...

Cem, dağınık  şeyleri bir araya toplama demektir. Allah Teâlâ,Vücutlarımızın  çürüyerek suya, havaya, toprağa dağılmış zerrelerini tekrar birleştirecek bedenlerimizi yeni baştan inşa edecektir.

Allah Teâlâ birbirine benzeyen şeyleri bir araya getirip topladığı gibi, birbirinden ayrı varlıkları da bir araya getirmektedir. Onların iç içe birlikte yaşamalarını temin etmektedir.

Sıcaklık ile soğukluk, kuruluk İle nemlilik gibi birbirine zıt unsurları bir arada tutması da yine Allah’ın Cami’ isminin tecellisindendir.

el-GANiYY Çok zengin ve her şeyden müstağni...

Ganiy, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, her şey yanında mevcut bulunduğu için hiçbir şekilde başkasına müracaat mecburiyetinde  kalmayan zat demektir.

el-MUĞNİ İstediğini zengin eden...

Allah Teâlâ dilediğini zengin eder, ömür boyunca zengin olarak yaşatır. Dilediğini de ömür boyunca fakirlik içinde bırakır.

Bazı kullarını zenginken fakir, fakirken zengin yapar.

el-MANİ Bir şeyin meydana gelmesine müsaade etmeyen...

İyiden ve kötüden pek çok arzularımız vardır ki biri bitmeden biri ortaya çıkar. Yaşadığımız müddetçe bunlar ne biter, ne de tükenir... Biz de bu arzularımızı elde etmek için çalışır dururuz. Her arzumuz  bir takım sebeplere, sebepler de Mani’ ve Mu’ti olan Allah’ın emrine bağlıdır. Allah Teâlâ isteyenlerin isteklerini, dilerse verir; o zaman isteyenin tuttuğu sebepler çabucak meydana gelir. Mu’ti ism-i şerifinin manası budur. Allah Teâlâ bazı isteklere de müsaade etmez. O zaman isteyenin yapıştığı sebepler kısır kalır, ne kadar çabalanırsa çabalansın netice vermez. Bu da Mani’ ism-i şerifinin tecellisidir.

Kullarının başına gelecek felaket ve musibetleri önlemek, geri çevirmek de yine Mani’ ism-i şerifinin tecelliyatındandır .

ed-DARR Elem ve zarar verici şeyleri yaratan...

en-NAFİ’ Hayır ve menfaat verici şeyleri yaratan....

Menfaatleri ve mazarratları, hayır ve şerleri yaratan Allah Teâlâdır. İnsana menfaat ve zararlar belli bazı sebepler altında geliyorsa da, o sebepler o menfaat ve zararların sahibi ve müessiri değil birer perdesidir. Gerçekte zararında, faydanın da, hayrın da şerrin de yaratıcısı Allah’tır.

en-NÜR Alemleri nurlandıran  istediği simalara zihinlere  ve gönüllere nur yağdıran...

Bütün eşyayı aydınlatan nur, şüphesiz ki, Allah’ın zatının nurundandır. çünkü   göklerin ve yerin nuru O’ur.

Nasıl ki güneşin aydınlattığı her zerre, güneşin varlığına bir delalettir, kainatın her zerresinde görünen aydınlık da, o aydınlığı yaratan varlığın mevcut olmasına bir delil teşkil etmektedir.

el-HADİ Hidayeti yaratan, İstediği kulunu hayırlı ve karlı yollara muvaffak kılan, muradına erdiren...

Her yarattığına neye ihtiyacı varsa, ne yapması gerekiyorsa onu öğreten...

Hidayet; Allah Teâlâ’nın lütuf ve keremiyle kullarına sonu hayır ve saadet olacak isteklerin yollarını göstermesi veya o yola götürüp muradına erdirmesi demektir. Sadece hayır yolunu ve sebeplerini  göstermeğe irşad; neticeye erinceye kadar o yolda yürütmeye de tevfik denir.

Hidayetin karşılığı dalalettir. Delalet, doğru yoldan bile bile veya iğfale kapılarak sapmak demektir. Hidayetin neticesi iman, dalaletin neticesi imansızlık ve küfürdür.

el-BEDİ’ Örneksiz, misalsiz, acib ve hayret verici alemler icad eden...

Zatında, sıfatında, fiillerinde, emsali görülmemiş olan...

Bedi’, mübdi manasınadır. Mübdi, ibda eden, yani örneği bulunmayan bir şey’i icad eden demektir.

Allah herhangi bir kuluna peygamberlik veya velilik vererek üstün kılmışsa, bu üstünlükle o kul kendi zamanındaki sair insanlara nispetle bedi’ olmuştur. Bazı alimlere verilen Bediüzzaman lakabı gibi. Bu tabir. zamanının eşsiz, misilsiz alimi manasına gelmektedir.

el-BAKİ Varlığının sonu olmayan...

Bu İsm-i şerif varlığın devamını bildiren bir kelimedir. Varlığın devamı, önü ve sonu olmamakladır. Önü olmamak mülahazasıyla Allah Teâlâ’ya Kadim, sonu olmamak mülahazasıyla Baki denir. Bu manalara yakın Ezeli ve Ebedi ism-i şerifleri de vardır.

Allah Teâlâ’nın varlığı; devam bakımından zaman mefhumu içine girmez. Çünkü, zaman denilen şey, kainatın  yaratılmış olduğu andan itibaren sonsuzluğa doğru akışının derecelerini gösteren bir mefhumdur. Şu halde, zaman yaratılmışlarla başlamıştır ve onlarla bitecektir. Kainat yokken zaman da yoktu, fakat Allah Teâlâ vardı. Kainat biter, zaman da biter, fakat Allah BAKi dir.

el- VARİS Servetlerin geçici sahipleri elleri boş olarak yokluğa döndükleri zaman servetlerin hakiki sahibi...

Allah Teâlâ mülkün gerçek sahibi olduğu gibi, gerçek varisidir de. İnsanların mülk sahibi olmaları geçici olduğu gibi, varislikleri de geçici ve muvakkattır. Mülkün gerçek varisi, mülk sahibi Allah’tır. Kıyamet hengamında bütün canlılar ölecek, bütün mülk tamamıyla O’na kalacaktır.

er-REŞİD Bütün işleri ezeli takdirine göre yürütüp, bir nizam ve hikmet üzere akıbetine ulaştıran;

Her şeyi yerli yerine koyan, en doğru şekilde nizama sokan...

Reşid isminde iki mana vardır :

1. Doğru ve selamet yolu gösteren. Bu manada Hadi ismiyle eş manaya gelir.

2. Hiçbir işi boş ve faydasız olmayan, hiçbir tedbirinde  yanılmayan, hiçbir takdirinde hikmetsizlik bulunmayan zat manasındadır.

es-SABÜR Allah, bir işi, vakit gelmeden yapmak için acele etmez. Yapacağı işlere muayyen bir zaman koyar ve onları koyduğu kanunlara göre zamanı gelince icra eder. önceden çizdiği zamandan,  bir tembelin yaptığı gibi, geciktirmez. Ve keza bir acelecinin yaptığı gibi zamanı gelmeden yapmağa kalkmaz. Bilakis her şeyi, hangi zamanda yapılmasını takdir buyurmuş ise o zaman yapar.

Allah’ın diğer isimleri:

Allah’ın isimleri 99 taneden ibaret değildir. Ayet ve hadislerde bu 99 isimlerden ayrıca Allah’a başka isimler de izafe edilmiştir.    Allah’a izafe edilen diğer bazı isimler şunlardır:

el-Vahid’in yerine el-Ehad, el-Kahhar’ın yerine el-Kahir, eş-Şekur’un yerine eş-Şakir; el-Kafi, ed-Daim, el-Münevver, es-Sıddık, el-Muhit, el-Karib, el-Vitr, el-Fatır, el-Allam, el-Ekrem, el-Müdebbir, er-Refi’, Zittavl, Zülfadl,, el-Hallak, el-Mevla, en-Nasir, el-Galib, el-Hannan, el-Mennan...

Kur’an-ı Kerim’de Allah ism-i şerifi 2800 defa zikredilmiştir. Allah isminden sonra Kur’an’da en çok zikri  geçen isim, Rab ismidir. 960 yerde zikredilmektedir. Rab isminden sonra, Kur’an’da en çok yer alan isimler ise; Rahman, Rahim ve Malik isimleridir. Fatiha süresinde «Allah» isminden  sonra sıra ile zikredilen bu dört ism-i şerife, Cenab-ı Hakk’ın Rububiyet Sıfatları adı da verilmektedir.

Terbiye etmek, büyütmek, yetiştirmek manalarını ihtiva eden Rab kelimesinin asıl manası « Bir Şeyi derece derece yükselterek gayesi olan en mükemmele erişinceye kadar kollayan» demektir.

İSM-İ A’ZAM  NEDİR?

Allah Teâlâ’nın Kur’an ve hadis-i şeriflerde zikredilen isimlerinin en büyüğüdür.

İsm-i A’zam’ı, Allah, isimleri içinde gizlemiştir. Bunun da hikmeti, kullarının bütün Esma-i Hüsna’ya rağbetini sağlamak, kendisine bütün isimleriyle dua edilmesini temin etmektir. İsm-i A’zam belli olsaydı, insanlar yalnızca o isimle dua ederler, diğer isimleri terk ederlerdi. Çünkü İsm-i A’zam’ın Allah katında büyük bir değeri vardır. Bu isimle yapılan duaların mutlaka kabul edildiği rivayet olunmuştur.

Ebu’l-Hasen-i Şazili Hz. leri anlatıyor:

Talebelik yıllarımda bir gün hocamın huzurunda oturuyordum. Kendi kendime: “Acaba hocam ism-i A’zam’ı biliyor mu”? diye düşündüm. Bu fikirle meşgulken, hocanın o sırada dış kapıda bulunan oğulları bana bakıp şöyle seslendiler: “Ey Ebu’l-Hasen şeref  ve itibar, İsm-i A’zam’ı  bilmekle değil, belki ism-i A’zam’a mazhar olmakladır.”

Ashaptan Büreyde (R.A.) anlatıyor.Resul-i Ekrem (A.S.M.) bir gün mescidde:

«Allahümme inni es’elekü  bi-enni eşhedü enneke ente’llahü la ilaha illa ente’l-ehadü’s  samed’üllezi lem yelid ve lem yuled ve lem yekün lehü küfüven ehad.» diye dua eden birisini görmüştü. Bunun üzerine:

«Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, bu şahıs, Allah Tealâ’nın kendisiyle istenildiğinde verdiği, dua edildiğinde kabul ettiği İsm-i A’zam ile dua etti.» buyurdu.

İsm-i A’zam’ın Esma-i Husna’dan hangi isim olduğu hakkında, İslam alimleri ayrı ayrı kanaatler ileri sürmüşlerdir. Büyük ekseriyetin kanaatı, İsm-i A’zam’ın, lafza-i Celal yani Allah ismi olduğudur. Hz. Ali Efendimize göre İsm-i A’zam tek isim değildir. Ferd, Hayy, Kayyüm, Hakem, Adl, Kuddüs’tan ibaret 6 isimdir.

İmam-ı A’zam’a göre, ism-i A’zam, Hakem ve Adl olmak üzere iki isimdir. Gavs-i A’zam’ın ism-i A’zam’ı, Hayy ismidir. İmam-ı Rabbani’ye göre de İsm-i A’zam, Kayyüm’dur.

Görüldüğü gibi İslam büyükleri İsm-i A’zam’ı farklı isimlerde, bulmuştur. Belki de her birinin alemine tecelli eden ism-i A’zam değişik olmuştur.

Esma-i Hüsna içinde bir ism-i A’zam olduğu gibi, her isim için de a’zami bir mertebe vardır. Bazan bir ismin a’zami mertebesi, İsm-i A’zam ile karıştırılır; o isim azami mertebedeki tecellisi sebebiyle İsm-i A’zam sanılır. İsm-i A’zam’ın her alime göre değişik olmasının bir sebebi de budur.





dosyayi aamadim