
İYİLİĞİ EMR KÖTÜLÜKTEN NEHY
Emr-i maruf ve nehy-i münker’in vücub ve faziletini aklı-ı selim kabul edip, üzerinde icma bulunduğu gibi,şu ayet-i celileler de bunu açıkça ifade etmektedir:
«Sizden öyle bir cemaat bulunmalıdır ki, (onlar herkesi) hayra çağırsınlar, iyiliği emretsinler, kötülükten vazgeçirmeğe çalışsınlar. İşte onlar muradına erenlerin ta kendileridirler.» (Al-i İmran 104)
Ayet-i Celile, emr-i maruf ve nehy-i münker’in vücubunu ifade etmektedir. Çünkü Bulunsun bir emirdir Emrin zahiri vücubtur. Ayrıca kurtuluşun emr-i maruf ve nehy-i münker’e bağlı olduğu ifade edilmektedir. Çünkü «işte onlar, muradına erenlerin ta kendileridir.» cümlesinde hasır vardır. Yani felaha ulaşanlar, ancak bunlardır. Ayrıca emri marufun farzı ayın olmayıp farzı kifaye olduğu da ifade edilmektedir. Yani bazıları vazifeyi yerine getirirse diğerlerinden vebal sakıt olur. Çünkü ayet-i celilede « hepiniz bu vazifeyi yapınız» buyurulmadı, «Sizden bir kısmınız bu vazifeyi yapsın» buyuruldu. Bir muhitte bu vazifeyi yerine getirenler bulunursa, felah bu vazifeyi yapanlara mahsus olmakla beraber, diğerlerinden de günah sakıt olur. Bu vazifeyi yapacak bir kimse bulunmadığı takdirde hepsi birden mesul olurlar.
Ayeti kerimede:
«Hepsi bir değildirler. Kitaplıların içinde ayakta dikilen bir ümmet vardır ki, gecenin Saatlerinde onlar secdeye kapanarak Allah’ın Ayetlerini okurlar. Allah’a ve Ahiret gününe inanırlar, İYİLİĞİ EMREDERLER, KÖTÜLÜKTEN VAZ GEÇİRMEYE çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarış yaparlar. İşte onlar Salihlerdendir.» (Al-i İmran: 113,114)
Yalnız Allah’a ve Ahiret’e imanları sebebiyle onların salahlarına şahadet etmedi, belki emr-i maruf ve nehy-i münker’i bu imana izafe etti Ancak hu sayede Salihlerden olacaklarını bildirdi
«Mümin erkekler de mümin kadınlar da birbirinin velileri (dostları ve yardımcıları) dır. Bunlar (insanlara) iyiliği emrederler (onları) kötülükten vaz geçirmeye çalışırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler. Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlar, Allah Onları rahmetiyle yargılayacaktır. Çünkü azizdir, hakimdir.» (Tövbe:71)
Müminleri emr-i maruf ve nehy-i münker etmekle vasıflandırdı. Emr-i maruf ve nehy-i Münker’i terk edenler, bu vasıflarını kaybederler.
«İsrail oğullarından olup da küfredenlere Davud’un da, Meryem oğlu İsa’nın da dili ile lanet olunmuştur, Bunun sebebi isyan etmeleri ve aşırı gitmeleri idi. Onlar işledikleri her hangi bir fenalıktan birbirini vaz geçirmeye çalışmazlardı. Hakikat, yapmakta devam ettikleri ne kötü idi.» (Maide: 78,79)
Bu Ayette son derece şiddet kullanılmıştır. Zira lanete hak kazanmalarına sebep, nehy-i münker’i terk ettikleri gösterilmiştir.
«Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir Ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vaz geçirmeye çalışırsınız.» (Ali İmran:110)
Bu Ayet-i celile de emr-i maruf ve nehy-i münker’in faziletine delalet etmektedir. Zira bu Ayette emr-i maruf ve nehy-i münker edenlerin insanlar arasından seçilmiş hayırlı ümmet oldukları bildiriyor.
«Vakta ki, onlar artık edilen vaazları unuttular. Bizde kötülükten vaz geçirmekte sebat edenleri selamete çıkardık. Zulmedenleri ise yapmakta oldukları fısklar yüzünden şiddetli bir azap ile yakaladık.» (Araf:165)
Allah’u Teãlã bu ayet-i celile’de, onların kötülükten men etmeleri kurtuluşlarının sebebi olduğunu beyan buyurmuştur ki, bu Ayet-i celile de emr-i maruf’un vücubuna delalet eder.
«Onları biz yeryüzüne yerleştirsek namaz kılarlar, zekat verirler, marufu emrederler, münkerden nehy ederler.»(Hacc: 41)
Allah’u Teãlã mümin ve Salih kimseleri anlatırken emr-i marufu da iyi vasıflarına eklemiştir.
«İyilik etmek, fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın. Günah işlemek ve haddi aşmak üzerinde yardımlaşmayın.» (Maide 2)
Bu kati bir emirdir. Yardımlaşmanın manası,imkan nispetinde kötülük kapılarını kapayıp, iyilik yollarını kolaylaştırmak ve buna teşvik etmektir.
«Bari alimleri, fakihleri onları günah söylemelerinden ve haram yemelerinden vazgeçirmeye çalışsalardı ya. Her halde yapmakta oldukları bu (sanat) ne kadar kötü !» (Maide 63)
Onların, emr-i marufu ve nehy-i münker’i terk etmekle günaha düştüklerini beyan buyurdu.
«Sizden önceki devirlerde (insanları) yeryüzünde fesat (çıkarmak) dan vazgeçirmeye çalışacak (bu suretle onları helakten kurtaracak) fazilet sahipleri bulunmalı değil miydi?» (Hud:116)
Allah’u Teãlã bu ayet-i celile’de de fesattan ve bozgunculuktan nehy eden az bir kimseyi kurtarıp diğerlerini helak ettiğini beyan buyurmuştur.
«Ey iman edenler, adaleti titizlikle ayakta tutan (hakimler) ve Allah için şahitlik eden (insan) ler olsun (0 hükmünüz veya şahitliğiniz) velev ki kendinizin veya ana ve babalarınızın ve yakın hısımların aleyhinde olsun.» (Nisa:l35)
Bu da, ana baba ve yakınlarına emri maruf ve nehy-i münkerdir.
«Onların fısıldaşmalarının bir çoğunda hayır yoktur. Meğer ki,bir sadaka vermeyi, ya bir iyilik yapmayı veya insanların arasını düzeltmeyi emredenler ola. Kim Allah’ın rızasını arayarak böyle yaparsa biz ona çok büyük bir mükafat vereceğiz.» (Nisa 114)
«Eğer Müminlerden iki takım birbirleriyle dövüşürlerse aralarını düzeltiniz.» (Hücürat 9)
Islah, azgınlığı kaldırıp, taati iade etmektir. Şayet azgınlıktan vazgeçmez ve ibadete dönmezlerse Allah’u Teãlã bu gibilerle mukate-leyi emrederek söyle buyurmuştur:
«Eğer biri diğeri üzerine saldırırsa, saldıranlarla Allah’ın buyruğuna dönmelerine kadar savaşınız.» (Hücürat 9)
Hz. Ebu Bekir (RA) bir hutbesinde:
«Ey iman edenler, siz nefislerinizi islah etmeye bakınız. Kendiniz doğru yola giderseniz, yolunu şaşırmış kimselerin zararı size dokunmaz.» (Maide:105) Ayet-i celilesini okuyor ve asıl manasının hilafına tev’il ediyorsunuz. Hâlbuki ben Resul-i Ekrem’den şöyle dinledim: Resul-i Ekrem buyurdular ki:
«Bir kavim arasında isyan edenleri düzeltebilecek kimseler var iken, buna susarlarsa Allah Teala’nın azabı, hepsine birden göndermesi pek yakındır.»
Rivayete göre; Sa’lebetü’l-Haşeni Ressul-i Ekrem’e bu Ayetin tefsirinden sordu, Resul-i Ekrem:
«Ya Eba Sa’lebe, iyilikleri emret, kötülüklerden vazgeçirmeye çalış. Ne zaman ki, aşırı derecede cimrilik hakim olur, nefislerin arzusu peşinden gidilir, dünya Ahiret üzerine tercih edilir, herkes kendi görüşünü beğenir, kimse kimseyi tanımaz bir hale gelirse, o zaman insanlardan vazgeç ve kendine bak. Ônünüzde gece karanlığında yol kesenler gibi karanlık günler vardır. O günlerde benim sünnetime sarılanlara, sizlerin bu gün aldığınız mükafatın elli misli vardır.»
Ashab-ı Kiram, o zamanki insanlara nispetle elli misli fazla sevap alırlar diye bir açıklama istedilerse de, Resul-i Ekrem tek’id ederek:
«Hayır, sizin elli, misli fazlanızı alır. Çünkü siz iyiliklerde yardımcı bulursunuz fakat onlar bulamazlar.» buyurmuştur.
İbn Mes’ud’a bu ayetin tefsirinden sual edilince, daha onun zamanı değildir. Çünkü şimdi tam manasıyla emr-i maruf ve nehy-i münker yapılabiliyor. Bir zaman gelecek ki, o zaman emr-i maruf ettiğiniz vakit, sizi uygunsuz şekilde karşılayacaklar. İşte o vakit, bu Ayetin hükmü ile amel eder ve siz hidayette olursanız, başkasının sapıklıkta olması size zarar vermez, buyurdu.
Yine Resulü Ekrem (SAV) şöyle buyurmuştur:
«Ya marufu emr ve münkerden nehy edersiniz, yahud Allah’u Teala kötülerinizi size musallat eder. Sonra iyileriniz dua etmeğe kalkışır, fakat duaları kabul olmaz.» ve yine:
«Ey inananlar, Cenab-ı Allah buyuruyor: Dua edip de dualarınız kabul olmamağa başlamadan önce emr-i maruf ve nehy-i münker etmelisiniz.» buyurmuştur.
Yine Resul-u Ekrem (SAV) Şöyle buyurmuştur:
«Bütün ameller, Allah rızası uğrunda Cihad’a nisbetle büyük denizlerin yanında bir damla su gibi kalır. Allah yolunda Cihad da dahil olmak üzere, bütün ameller emr-i maruf ve nehy-i münker’e nisbetle yine bir damla gibidir.»
Yine Resul-i Ekrem (SAV) :
«Allah’u Teala, kötülüğü gördüğü halde ondan vazgeçirmeye çalışmayan kuluna, niçin menetmedin? diye soracaktır. Allah’u Teala hüccetini kuluna anlattığı vakit, o kul, Allah’ım, sana güvendim ve insanlardan korktum, diyecektir.» Buyurmuştur.
Yine Resul-i Ekrem şöyle buyurmuştur:
— Yollar üzerinde oturmaktan sakınınız, buyurdu Ashab:
- Bizim sohbet yerlerimiz yol kenarlarıdır, buralarda, oturmak bizim için mecburi gibidir, dediler Resul-i Ekrem:
-Mutlaka yol kenarında oturmak zarureti hasıl oluyorsa yolun hakkını veriniz, buyurdu. Ashab:
—Yolun hakkı nedir, Ya Resulallah? Dediler Resul-i Ekrem:
—Gelip geçene bakmamak, gözlerinizi yabancıdan sakınmak, yolcuya eziyet verecek şeyleri yoldan atmak, verilen selamı almak ve marufu emredip münker’den nehy etmektir, buyurdu
Yine Resul-i Ekrem:
«Adem oğlunun konuştuğu her söz lehine değil, belki aleyhinedir. Ancak emr-i maruf ve nehy-i münker ederek konuştuğu sözler ile Allah’ı zikrettiği lehinedir» ve yine:
«Allah’u Teala avamın isyanıyla havassa azab etmez! Ne zaman ki, aralarında isyan açığa çıkar da men’e kaadir iken onu men etmezlerse, o zaman azab umumileşir.» buyurmuştur.
Ebu Umame el-Bahili Resul-i Ekrem’den (S A.V.) şöyle rivayet ediyor.
Resul-i Ekrem:
- Kadınlarınız azdığı, gençleriniz İsyana daldığı , sizler cihadı terk ettiğiniz zaman haliniz nice olur ? buyurdu.
Ashabı Kiram:
- Böyle şey olacak mı, ya Resulallah? diye sorduklarında, Resul-i Ekrem:
- Evet, varlığım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, bundan daha kötüsü olacaktır, buyurdu Ashab-ı Kiram:
- 0 hangisidir, ya Resulallah? diye sual ettiler Resul-i Ekrem:
- Ya marufu ile emr ve münkerden nehyetmediğiniz zaman haliniz nice olur? buyurdu Ashab-ı Kiram:
- Bu da mı olacak, ya Resulallah? diye sual ettiklerinde, Re sul-i Ekrem:
- Evet, bu ve bundan daha şiddetlisi olacak, buyurdu. Ashab:
- O hangisidir, ya Resulallah? diye sordular. Resul-i Ekrem:
- Ya kötülük ile emredip iyilikten men ettiğiniz zaman haliniz nice olur? Buyurdu. Ashab-ı Kiram:
- Ya Resulallah, böyle şey de olacak mı? dediler Resul-i Ekrem:
- Evet, nefsim Kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki bunun daha da fenası olacaktır. Allah Teala şöyle buyurur: «Zatıma kasem etim; onlara öyle bir fitne ve bela veririm ki, halim olanları da şaşırtır» buyurdu.
İkrime’nin İbn Abbas’dan rivayetinde, Resul-i Ekrem(SAV)şöyle buyurmuştur:
«Mazlum olarak öldürülen veya dövülen kimsenin yanında bulunmayın Zira mazlumun yanında bulunup onu müdafaa etmeyen kimseye lanet iner.»
«Zulüm yapılan bir yerde bulunmak insana layık değildir. Şayet bulunulursa hakkı müdafaaya çalışmalıdır. Onun bu hareketi ne ömrünü keser ne de kendisini mukadder olan rızkından mahrum eder» buyurmuştur.
Bu hadis, ıslahına gücü yetmediği zalimlerin, fasıkların evlerine ve fenalıkların görüleceği yerlere girmenin caiz olmadığına delalet eder. Zira bu gibi yerlerde bulunanlara lanet iner. Sudan bahanelerle«Ben aciz idim, onu bozamazdım» diyerek münkeratı müşahede etmek insana caiz olmaz. Bu sebepten Selef-i Salihin’in pek çoğu sokakta, bayram ve toplantı yerlerinde kötülük gördüklerinden ve bozmasına güçleri yetmediğinden uzleti tercih etmişlerdir. İşte bu hal, insanlardan ayrı yaşamağı gerektirir. Bunun için Ömer bin Abdülaziz (Allah rahmet etsin) “Seyyahların evlerini ve aile ferdlerini terk ederek seyahate çıkmalarının belli başlı sebebi bu olsa gerektir. Kötülüğün açığa çıktığını, iyiliğin kaybolduğunu ve söylenen sözü kabul edenlerin kalmadığını gördüklerinde, önlenmesi mümkün olmayan fitne sebebiyle o kavme azabın geleceğine kaani oldukları için, yırtıcı hayvanlar arasında yaşayıp nebatat ile barınmağı, bu gibiler ile komşuluk edip nimetlerden faydalanmak üzerine tercih etmişlerdir”, dedi ve sonra da:
«0 halde (Habibim de ki:) “Hepiniz Allah’a kaçın, hakikat, ben sizi (Allah’ın azabından) apaşikar korkutan (bir peygamber) im» (Zariyat 50) Ayet-i celilesini okudu ve bir kavim bu emre uyarak Allah’a iltica etti şayet Cenab-ı Hak, nübüvvete sırrını yerleştirme, Peygamberler bunlardan efdal değildir, diyecek hale gelirdik çünkü öğrendiğimize göre, melekler bunlarla buluşur, musafaha laşır, bulutlar ve yırtıcı hayvanlar bunların yanına uğrar, bunlar onlarla konuşur, nereden gelip nereye gittiklerini sual ederler ve cevaplarını da alırlar Halbuki kendileri Peygamber değildirler.
Ebu Hüreyre (R A ), Resul-i Ekrem’in şöyle buyurduğunu haber veriyor:
«Hoşlanmadığı halde günah işlenen bir yerde bulunan, orada değil gibidir, fakat o masiyeti sevdiği halde uzakta kalan, masiyetin içinde bulunmuş gibidir.» Hadisin manası tesadüfen veya bir iş dolayısı ile bu gibi meclislerde bulunanlar hakkındadır, yoksa bile bile, bu gibi yerlere girmek, yukarıdaki hadisin delaletiyle memnudur.
İbn Mesud’un Resul-i Ekrem’den rivayetinde, Resul-i Ekrem şöyle buyurmuştur:
«Allah’u Teala’nın gönderdiği her Peygamberin Havarileri vardır. O Peygamber, Allah’u Teala’nın dilediği kadar onların arasında bulunur, Allah’ın kitabı ile amel eder ve onunla amel edilmesini emreder. O Peygamber irtikal ettiği zaman, Havarileri, Allah’ın kitabı ve Peygamberlerinin sünneti ile amel ederler ve böylece emrederler. Bunlar da öldükten sonra, bir takım kimseler gelir, minberlerin tepesine yükselir, bildiklerini söyler, sözlerinde reddettiklerini kendileri yaparlar. Bunları gördüğünüz zaman, onlarla mücahede her mümine borçtur. Gücü yeterse eliyle mücadele eder, gücü yetmezse dili ile, buna da gücü yetmezse ona kalbi ile buğz eder. Artık İslamiyet’te bundan aşağısı yoktur.»
İbn Mes’ud (R A ) şöyle anlatıyor:” Bir köy halkı isyana dalmıştı. Bunların arasında dört zat, onların bu hareketlerini asla kabul etmezlerdi. Bunlardan biri köylüye:
- Bu sizin yaptığınız doğru değil, bu çirkin hareketlerden vazgeçiniz, dedi ise de, onu dinlemediler. Münakaşa neticesinde onu dövdüler. O da aralarından ayrılarak bir kenara çekilerek,:
— Allah’ım! Elimden geleni yaptım, beni dinlemediler, darıldık, dövüştük, beni yendiler, ne yapayım? Dedi Sonra ikincisi kalktı, bu da onları menetti, dinlemediler, münakaşa sonunda onlarla dövüşmeden, kenara çekildi ve:
— Allah’ım! Eğer ben de dövüşmeye kalkışsam, beni de döveceklerdi, dedi. Sonra üçüncüsü kalktı, onları bu kötülüklerden vaz geçirmeye çalıştım, kabul etmediler; bunun üzerine kenara çeki1erek:
— Allah’ım! Ne yapayım? Bunlara kötü söylesem, bana daha fena söyleyeceklerdi. Dövsem beni daha çok döveceklerdi, diye mazeret dedi. Dördüncüsü de:
— Allah’ım! Görüyorsun, davet etsem dinlemeyecekler, bir şey söylesem daha ağırını bana söyleyecekler, dövmeye kalkışsam beni dövecekler, diyerek kenara çekilmiştir”. İbn Mesud (R.A ) Devamla:
“Derece bakımından bunların en zayıf dördüncüsüdür. Buna rağmen sizde bunun gibileri de az bulunur”,dedi.
İbn Abbas (RA) diyor ki: Resul-i Ekrem’e (S.A.V ):
— İçinde iyiler bulunan bir memleket de helak olur mu? diye sordular Rasul-i Ekrem:
- Evet, olur, buyurdu Onlar:
— Nasıl olur? Diye sorduklarında, Resul-i Ekrem:
- İsyana sukut etmeleri ve bu suretle dine ihanette bulunmaları sebebiyle, buyurdu
Cabir b. Abdullah (R.A.) Resul-i Ekrem’den rivayetinde, Resul-i Ekrem şöyle buyurmuştur:
«Allah Teala bir Melek’e:
- Falan kasabanın altını üstüne çevir, diye vahy etti. Melek:
- Ya Rab, onların içinde Sana bir defa olsun isyan etmeyen falan zat vardır, dedi. Allah’u Teala:
- Onu da, onları da altüst et! Zira onun yüzü bir defa olsun benim rızam uğrunda onlara ekşimemiştir, buyurdu.»
Aişe (R.A.) Resul-i Ekrem’den (SAV.) şöyle rivayet etmiştir: Resul-i Ekrem:
«İçinde Peygamberler gibi ibadet eden onsekizbin kişi bulunan bir memlekete azab olunmuştur.» Dinleyenler:
— Bu nasıl oldu? Diye sorduklarında, Resul-i Ekrem:
— Çünkü onlar Allah için gazap etmedi, marufu emredip münkerden nehy etmediler, buyurdu.
— Ya Rab, hangi kulun senin için daha sevimlidir? diye sordu Allah’u Tealã:
- Gerges kuşu arzusunun peşine koştuğu gibi, benim rızam uğrunda süratle koşanları ve çocuk memeyi takip eder gibi, Salihleri takip edenleri ve haramlar karşısında kaplanlar gibi kükreyenleri severim, buyurdu.
Ebu Zer’in (R.A.) rivayetine göre Ebu Bekir (R A ) Resul-i Ekrem’e:
- Müşrikler ile savaştan başka bir savaş var mı? diye sordu. Resul-i Ekrem:
— Evet ya Eba Bekir, buyurdu ve devamla:
«Allah’u Teăla’nın yeryüzünde öyle mücahitleri vardır ki, bunlar şehitlerden üstündürler. Bunlar diridirler, yeryüzünde gezer, yer içerler. Allah’u Teăla gökteki meleklere bunlarla iftihar eder. (Resul-i Ekrem’in zevcesi) Ümmü Seleme Resul-i Ekrem’e karşı süslendiği gibi, Cennet de bunlar için süslenir», buyurdu. Ebu Bekir:
— Bunlar kimdir? diye Sordu, Resul-i Ekrem:
— Marufu emredip münkerden nehy eden, Allah için sevişip, Allah için buğz edenlerdir, buyurdu. Sonra devamla:
- Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, bunlar şehitlerden daha üstün köşklerdedirler.
Her birinin köşkünün Yakuttan ve yeşil Zeberced’den yapılmış üçyüzbin kapısı vardır. Her kapıda nur vardır. Her birinin gözü ve gönlü tamamen efendisine bağlı üç yüz bin Hurisi vardır. Her ne zaman bunlardan birine iltifat eder ve bakarsa, hemen 0, falan vakitte emr-i maruf ve nehy-i münker ettiğini kendisine hatırlatır. buyurdu.
Ebu Ubeyde b. el-Cerrah (RA) Resul-i Ekrem’e:
- Allah katında şehitlerin en keremlisi hangisidir? diye sorduğunda, Resul-i Ekrem:
«Zalim bir valiye karşı adamın biri kalkıp da marufu emredip münkerden onu nehy eder, o da buna karşı bu adamı öldürürse işte şehitlerin en keremlisi budur. Şayet bu adamı öldürmezse, ondan sonra bu adam ne kadar yaşarsa yaşasın, günah yazılmaz,» buyurdu
Hasan-ı Basri diyor ki: Resul-i Ekrem (S A v ) şöyle buyurdu:
«Ümmetimin şehitlerinin en efdali, zalim hükümdara emr-i maruf ve nehy-i münker ettiği için hükümdar tarafından öldürülen kimsedir. Bu adam Cennet’te Hamza ile Cafer arasındadır.»
Ömer b Hattib (R.A ). Resul-i Ekrem-i Şöyle derken dinledim. Diyor:
«Ne kötü kavimdir o kavim ki, adaletle emretmezler! Ne kötü bir kavimdir o kavim ki, marufu emredip münkerden nehy etmezler!»
Bu Hususta Büyük Adamların sözleri:
Ebu’d Derda (RA ) diyor: “Ya, iyiliği emreder kötülükten nehy edersiniz ve yahut Allah’u Teăla size, büyüklerinize saygı göstermeyen ve küçüklerinize acımayan zalim hükümdarları musallat eder. İyileriniz dua eder, duaları kabul olmaz, Yardım istersiniz yardım olunmazsınız, mağfiret dilersiniz, mağfiret olunmazsınız.”
Huzeyfeye (RA):
- “Hayatta olduğu halde ölü sayılan adamlar kimlerdir?” diye sorulduğunda, Huzeyfe:
- Gördüğü kötülüğü eli, dili veya kalbi ile bozup inkar etmeyen kimselerdir,” dedi.
Malik b. Dinar da şöyle anlatıyor: “İsrail oğullarının danişmend lerinden biri kadın-erkek insanları evine toplar, onlara vazu nasihat eder ve Ahiret ile korkuturdu. Bir gün oğullarından birinin kadınlar ile meşgul olduğunu görünce: “Oğlum, ağır olun, ağır olun” ve koltuğundan yere düştü, karısını boşadı. Oğulları savaşta öldü. Allah’u Teăla zamanının peygamberlerine vahy etti ki: Sen o alime söyle,ben onun sulbünden, asla iyi bir evlat çıkarmam! Değil mi ki o, Benim için kızmayıp da, oğullarına yumuşak davrandı!
Huzeyfe anlatıyor: “Öyle bir zaman gelecek ki, o zaman insanların yanında bir merkep lâşesi bulunması, emr-i maruf ve nehyi münker edenlerden daha sevimlidir.”
Allah’u Tealã Yuşa b.Nun Aleyhisselam’a Şöyle vahy etmiştir:
- “Senin ümmetinden yüz bin kişiyi helak edeceğim. Bunların kırk bin kişisi iyi ve altmış bin kişisi de kötü insanlardır”. Yuşa (As):
- Ya Rab, Kötüler kötü,iyilerin günahı nedir? diye sorunca, Allah’u Teăla:
- Onlar benim için isyan edenlere kızmadı, onlarla beraber düşüp kalktılar, yiyip içtiler, buyurdu.
Bilal b. Sa’d diyor: “İsyan gizli yapıldığı zaman zararı yalnız sahibine racidir. Aşikare olup ıslah edilmediği zaman, mazarratı umuma sirayet eder.”
Kabu’l-Ahbar Ebu Müslim Havlani’ye:
- Akraba ve komşuların ile aran nasıldır? diye sordu. Ebu Müslim:
- İyidir, dedi. Kab:
- Tevrat’ta başka türlü yazar, dedi. Müslim:
- Tevrat’ta nasıl yazar? diye sorunca, Kab:
- Tevrat’ta der ki: Emr-i maruf ve nehy-i münker eden kimse, kavmi arasında sevilmez, dedi Bunun üzerine Müslim:
- Tevrat doğru diyor, Müslim ise Yanlış konuşuyor, dedi.
Abdullah b. Ömer (RA) valilerin kapısına gider ve sonra içeri girmeden geri dönerdi. Kendine:
- Niçin geri döndün? Yanlarına girsen belki nasihatlerinden ve mübarek sözlerinden istifade ederlerdi, diyenlere, Abdullah b Ömer:
- Evet, konuşursam onlar beni olduğumdan başka zannederler. Susarsam günahkar olurum korkusu
ile girmeden geri dönmeyi tercih ettim, dedi.
Bu vaka, emr-i maruf ve nehy-i münker edemeyenlerin bu gibi yerlerden uzaklaşmalarına delalet eder.
Ali b. Ebu Talip’de (R.A.) Şöyle diyor:”İlk mağlup olacağınız mücadehe; el, sonra dil ve daha sonra da kalb ile yapılan mücahede dir. Kalb, marufu kabul ve münkeri reddetmezse tersine döner.”
Sehl b. Abdullah (Allah rahmet etsin) :”Kim dinin emrettiği bir şey ile amel eder ve yasaklarından kaçınır ve milletin ahlakı bozulduğu zaman ise, buna sarılırsa, Allah için emr-i maruf ve nehy-i münker eden gibidir. Yani başkalarına emredip nehyeden kimse, başkalarının kötü hallerini inkar etmekle, kendi vaziyetini düzeltir ve nefsini ıslah ederse bu vazifeyi yapmış gibi sayılır.”