Hızırbey

Hızırbey Haber Portalı

05:01, 30 Ekim 2024 Çarşamba
EZAN, NAMAZ, DUA İLE İLGİLİ KONULAR  BÖLÜM: (1/3)
EZAN, NAMAZ, DUA İLE İLGİLİ KONULAR

EZAN, NAMAZ, DUA İLE İLGİLİ KONULAR BÖLÜM: (1/3)

Hazret (k.s) bir sohbet sırasında akşam ezanı okunuyordu. Ezanı dinledi ve sonra ezanı okuyanlarda, dinleyenlerde etkilenmiyorlar. Dediler ve;


EZAN, NAMAZ, DUA İLE İLGİLİ KONULAR

Hazret (ks) Dedesi Abdurrahmân-i Tağî Hazretlerinin (k.s) sohbetini nakletti:

Ezanın manasını ve ezan işitildiği zaman nasıl düşünmek gerektiğini anlattı:

Allahuekber; Allah ibadet ve taata ihtiyacı olmaktan yücedir.

Eşhedüenlailaheilallah; Allah’dan başka ibadete lâyık kimse yoktur.

Eşhedüennemuhammedenrasulullah; Peygamberlerin dediği haktır ki namaz farzdır. Kula kıldığı namazın sevabı vardır. Bırakınca ise acıklı bir azap ve büyük mahrumiyet vardır.

Hayyalessalah; Namaza gel ki o büyük sevaba kavuşasın.

Hayyalelfelah; Namaza gel ki acıklı azaptan kurtulasın.

Ezanın bu kısmında şöyle demek gerekir.

(La Havle) taata gücüm yok (Velâ kuvvete) azaptan kurtulmak için takatim yok.

(İllahbillah) ancak Allah‘ın  (c.c) yardımıyla olur.

Allahuekber; Allah ibadet ve taata ihtiyacı olmaktan yücedir.

Allahuekber; Allah ibadet ve taata ihtiyacı olmaktan yücedir.

Lailahe illallah; İbadete layık olan Allah’tır. (c.c) O seni azaptan kurtaracaktır.

Hazret (ks) Bu Sohbetinde Ezan Sesinin İnsanları Etkilememesinden Bahsetti:

Hazret (k.s) bir sohbet sırasında akşam ezanı okunuyordu. Ezanı dinledi ve sonra ezanı okuyanlarda, dinleyenlerde etkilenmiyorlar. Dediler ve.

Bu konuyla ilgili bir Menkıbe anlattı:

Bir zamanlar bir demircinin dükkânı, camiye yakın bir yerdeymiş. Bir gün caminin müezzini ezanı okuduktan sonra camiden çıkıp demircinin dükkânının yanından geçerken demirci müezzine bağırmış. Ne diye minareye çıkıp bağırıyorsun demiş. Müezzin kızarak, ne bağırması ben ezan okudum deyince:

Demirci yalan ediyorsun, bağırıp duruyordun demiş. Aralarında tartışma uzayınca, demirci sen ezan okusaydın benim bu örsüm erirdi demiş.  Müezzinde madem sen çık ta ezan oku, bakalım senin örsün eriyecek mi? Demiş. Bunun üzerine demirci minareye çıkıp ezan okumaya başlamış ve örsü erimeye başlamış.

Bu olayı gören müezzin mahcup olup tamam, sen haklıymışsın ben yalan ediyormuşum diye kabullenmiş. Ancak demirci yine kızgın, kızgın “Hayır bende yalan ediyorum, eğer yalan etmeseydim Allahu Ekber dediğimde minareyle beraber toz haline gelmem gerekirdi. Ben de yalan ettim” demiş.

Hazret (k.s) sohbetin sonunda insanlar Allahu Ekberin manasını düşünüp anlamıyorlar dedi.

Hazret (k.s) Ezan Duası içinde geçen Makam-ı Mahmut Hakkındaki Sohbeti:

EZAN DUASI

Sallallahu Teâlâ aleyhi Vessellem,

Allahümme Rabbena Rabbe hezihiddavetit tãmme vessalatil gaimeh  E’ti seyyidine Muhammedinil vesılete Vel fazilete Vedderecati rafia  İlahi ve ba’sü makamen  mahmudillezi ve addeh (İnneke lâ tuhlifül miad) Bi rahmetike ya erhamerrahimin.

Ezan okununca okunan duada Makam-ı Mahmut geçiyor. Onun manası: “Yarabbi, Rasûlullah’ı (s.a.v) Makam-ı Mahmut’a ulaştır” diye geçer. Manası, yüksek makamdır. Rasûlullah (s.a.v) oraya ulaşınca bütün ümmetine şefaat etme izni verilecek. İnşâallah o makamdadır. Rasûlullah (s.a.v) o makama ulaşmak için mücadele etmiş, yememiş, fazla rahatlık istememiştir.

HAZRET (k.s) BU SOHBETİNDE NAMAZIN ÖNEMİNDEN BAHSETTİ:

Azizim, Namaz Allah’u Teâlâ’ya (c.c) münacattır. Yani Allah’u Teâlâ (c.c) ile konuşmaktır. Allahu Teâlâ (c.c) ile münacat etmeyen Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin ümmeti değildir. Namazınızı bırakmayın. Gençken yapılan ibadet değerlidir. Gençliğinizin kıymetini bilin.

Tövbe etmek önemli değil, asıl ettiğin tövbeyi tutmak önemlidirAllah’u Teâlâ’nın (c.c) istediği gibi yaşamak önemlidir. Tövbenin manası işlenilen günahlara geri dönmemektir. Duaların kabul olmamasının sebebi tövbenin samimiyetsizliğindendir. Tövbeyi, Nasuh tövbesi gibi etmeliyiz. Nasuh tövbesi günahlara geri dönmemek demektir.

Nasıl ki bir insan çocuğuna kabahatinden dolayı tokat atar veya sinirli bir anında camı kırar, ortalığı dağıtır işte ondan sonra nasıl ki yaptığından pişman olur, o pişmanlıktaki gibi tövbe ederken de Kalb sızlamalıdır, acımalıdır. İçten tövbe edip günahlara dalmamalıdır. Tövbeyi kalpten et ve yapılan tövbeler Nasuh tövbesi olsun. Bu önemli tövbeden sonra namaza önem vermeliyiz, namazsız hiçbir şey olmaz,

Namaz Allah (c.c) ile münacattır. (konuşmaktır) Allah (c.c) günde beş vakit kendisiyle münacatı istiyor. Namaz vakti geldiğinde işimizi bırakıp seccademizde Allah(c.c) ile münacat etmeliyiz. Bir vakit namazı geçirmek, ahirette seksen bin sene yanmaya bedeldir. Bir vakit namazı geçiren (vaktinde kılmayan) tarikattan düşer. (menfaat göremez hale gelir.) Namaz, kelime i şehadet getirip İslam dinini kabul ettikten sonra yapılması gereken ikinci vazifedir. Çok önemlidir, namazı geçirip (kılmayıp yatmak) münafıklığın alametidir. Rasûlullah (sav)  Efendimiz namaz dinin direğidir, kim ki namazını kılarsa dinini yapmış olur, kim ki namazını terk ederse dinini yıkmış olur buyurmuştur. Namaz çok önemlidir, önem vermemiz lazımdır, namazsız tarikat olmaz. Namazlarınıza dikkat edin, hiç bir şey namazınıza mani olmasın. İş yerlerinizde, namazlarınızı geç vakte, son vakte bırakmayın. Gece geç yatıp, sabah namazına kalkmamazlık yapmayın. Ayrıca namazla ilgili bir Ayet okuyarak Mealini verdi. Cenabı Allah (c.c). Namaz insanı kötülüklerden alıkoyar buyuruyor. Evet namaz insanı korur ancak huşuyla, kalb çalışırsa, öyle bir teslimiyetle kılınan Namaz insanı korur ama, ancak gafletle kılınan Namazın faydası olmaz.  Şeytan nefsi kandırır, ikisi bir olur. Allah’ın (c.c) yasakladığı işleri yaptırmaya çalışırlar. Eğer biz günahkârsak, günah işliyorsak bizim kıldığımız namaz, namaz değildir. Çünkü namazın bizi günahlardan uzaklaştırması lâzımdır. Namaz Allah’la (c.c) konuşmaktır. Biz kıldığımız namazda, dünya işlerini düşünüyoruz. Sultanlar sultanı, padişahlar padişahı, Allah (c.c) ile münacatınızın böyle olmaması gerekir. Tarikata göre bu bir terbiyesizlik ve adapsızlıktır. Namaz cihattan önemlidir. Namaz olmadan cihat olmaz, namaz kılmadan yapılan cihadın hiç bir hayrı yoktur. Çünkü namaz dinin ikinci emridir. Bir kişi La ilahe İllallah, Muhammeden Rasûlullah dedi ve iman etti mi, sonra namaz gelir, en büyük cihat namazdır. Çünkü nefisle cihattır, nefsi emareyle cihattır. Namaz kıldık cihatda yaptık mı sevabımız on bin kat artar.

Gece Teveccühe kalkın ve dua edin. Allah’tan (c.c.) mağfiret ve hayırlı zenginlik isteyin. Teveccüh de yapılan duaların kabul edileceğini hatırlatarak, ağlamayan çocuğa meme vermezler. Dualarınızın başında ve sonunda Salâvatı Şerife’yi söyleyin. Allah (c.c.) iki salâvat arasındaki.  Dualarınızı da salâvatları kabul edeceğinden, sizin dualarınızı da kabul buyuracaktır. İNŞÂALLAH.

Rasûlullah (sav) bir Hadisinde “Rabbena, Atina.” Buyurmuş. Hem dünyada hem de Ahirette iyilikler istemiş. Önceliği dünyaya vermiş çünkü dünya dünyada kazanılır, ahirette dünyada kazanılır. Bizler dünyada güzel yani faydalı, hayırlı zenginlik istemeliyiz ki Allah (c.c) rızasını kazanmamıza sebep olsun, insanlara da faydalı olmamıza vesile olsun. Cenabı Allah (c.c.) Cümle Muhammet ümmetiyle beraber rızasına uygun çalışmayı, rızasına uygun kazanmayı, rızasına uygun harcamayı, rızasına uygun dağıtmayı nasip etsin. Âmin. İnşâallah.

Hazret (k.s) Bu Sohbetinde çok önemli meseleler hakkında nasihatte bulundu:

Namaz kılmayanların elleri bile pistir. Namaz kılanların elleri teberrüktür. Çünkü onlar abdestlidir, abdest suyu şifadır. Temizlik bizim için önemlidir. Pantolon paçaları kısa olmalıdır. Uzun paçalar gurur ve kibire yol açar. (Teberrük: Bereket umma.)

Cenneti kazanmanın yolu 3 ‘tür:

1. Abdestli bulunun.

2. Allah’tan Gafil bulunmayın Allah (c.c) her yaptığımızı görür ve bilir. Allah’a karşı hayâlı ve son derece edepli olmamız lâzımdır. Bütün yaptığımız işlerin Allah’ın rızasına uygun olup olmadığına dikkat etmemiz gerekir. Hayâ imandandır.

3. Haramlardan kaçının. Kazancınıza dikkat edin, en önemlisi helâl lokmadır.  Ayrıca göz zinasına dikkat etmek lâzımdır. Vaktinizi gıybet ve malayaniyle geçirmeyin.

.İnsanların kokuları farklı, farklıdır; Namazı kazaya bırakanların ki farklı, namazı kılmayanların ki farklı, günah işleyenlerin ki farklı, bunlar pis kokarlar. Sadatlarımız bu ve benzeri durumları Allah’u Teâlâ’nın izniyle fark ederler, cemaatin içerisinde kimseyi mahcup etmeden orta yere sohbet ederler, herkes dikkatle dinlerse kendi kusurlarını anlar. Sohbetleri teslimiyet ölçüsünde dinlerseniz Allah’ın (c.c) izniyle sadatların sohbetleri tesirli olur, iyi bir insan olmamıza sebep olur. En önemlisi de Sohbetlere Allah (c.c) rızası için gidin ve Allah (c.c) rızası için dinleyin dedi.

Hazret (k.s) Bu Sohbetinde Huşuyla Namaz Kılmanın öneminden kısaca bahsetti:

Şahı Nakşibendî (k.s) Hazretlerine sormuşlar. Huşuyla namazı nasıl kılarız. Evvelâ helâl lokmaya dikkat ediniz, daha sonra güzel abdestle namaz kılınız dedi. Şahı Nakşibendî (k.s) hazretleri kendi eker, kendi dikerdi ve kendisi öğütürdü, ekmek ederdi. O zamanın âlimleri, Şahı Nakşibendî (k.s) hazretlerinin ziyaretine gelirlerdi. Ancak asıl amaçları Şahı Nakşibendî (k.s) hazretlerinin helâl lokmasından teberrüken yemek içindi.

Hazret (k.s) Bu Sohbetinde Şafi Mezhebi’ne Göre Namaz Konusundan kısaca Bahsetti.

Şafi mezhebine göre seferi olan kimse namazları cem edebilir.

Yani öğle ile ikindiyi ikindi vaktinde, akşam ile yatsıyı yatsı vaktinde birleştirip kılabilir. Şafi mezhebinde böyle fetva verilmiştir.

Bizde yani Tarikatta fetvaya değil takvaya uymak gerekir. Biz Nakşibendîler namaz vakti geldi mi arabadan inip hangi şartta olursa olsun namazı vaktinde kılmalıyız.

Hazret (k.s) Bu konu üzerine kendi başından geçen bir hadiseyi anlattı; Bir gün otobüsle Van‘ın Erciş kazasına gidiyordum. Namaz vakti geldiğinde şoför mola vermedi. Bunun üzerine Hazret (k.s) şoföre namaz molası vermesi için ısrar ettim, ancak şoförün durmaya niyeti yoktu. Hava fırtınaydı, kar yağıyordu ve çok soğuk vardı.

Böyle olunca kızdım ve şoföre yakın bir yerde dur, abdest alıp namaz kılacağım dedim. Durmadı.

Bunun üzerine arabayı durdur benim biletim buraya kadar, ben ineceğim namazım geçiyor sen durmuyorsun ben inmek istiyorum dedim.

Şoför: Bu dağın başında inilir mi?

Ben biletimi buraya kadar kestirdim, beni indir dedim.

Şoför kızgın bir şekilde durdu, hemen aşağı indim ve otobüs hızla yoluna devam etti. Ben inince namazımı kıldım, bu esnada otobüs geri, geri benim bulunduğum yere geldi. Baktım otobüsün arka lâstiği patlamış, şoför hatasını anlayıp hemen geri gelmiş. Yaptığı hatadan dolayı benden özür dileyip helâllik istedi. Hazret (k.s) bu olayın bizimle alakası yoktur, sadatların himmetidir dedi.

Hazret (k.s) bu sohbetinde NAMAZIN ÖNEMİNDEN bahsetti:

Müritlerin dünya işlerinden dolayı namaza gereken önemi vermediklerini belirtti; dünya işi için, en önemli olan namazı kılmıyorlar, ya da bile, bile kazaya bırakıyorlar. Veya namazlarını vaktinde kılmıyorlar. Özellikle sabah namazına gereken önemi ve ilgiyi göstermiyorlar. Akşam geç saatlere kadar deccalın sofrası olan televizyona bakıyorlar, geç saatlere kadar oturuyorlar ve neticede sabah namazına kalkamıyorlar namaz kılınmıyor ya da kazaya bırakıyorlar. Eğer ki sohbet bile dinliyor olsanız ve dinlemiş olduğunuz sohbet “GAVS” sohbeti dahi olsa, sabah namazına kalkmanıza engelse sohbeti terk edin ve yatın Ve hiç bir zaman namazlarınızı kazaya bırakmayın. Öğle namazı vakti giriyor kılmıyor duruyor, duruyor ikindi vaktinin girmesine az bir zaman kala kılıyor öğleyi ikindi ile akşamı yatsıyla birleştiriyorlar. Bu böyle olmaz.

Her namazın bir vakti vardır. Sizler her namazı vaktinde kılacaksınız. Bırakın namazı kılmamayı ve kazaya bırakmayı vaktinde namazlarınızı kılmadığınız taktirde sadatlardan himmet beklemeyin.

Hazret’e (ks) “Namazımız kazaya kaldığında kendimize ceza olarak ne yapabiliriz.” Diye soruldu. “Eğer üzerinizde çakmağınız varsa onu çıkarıp bir vakit namaz kazaya kaldığında parmağınızın birini yakın.” Dedi ve namazın önemini böylelikle belirtmiş oldu.

Hazret (k.s) Şuayb Âleyselâmın namaz konusundaki tebliğini bizlere nakletti:

Hz. Şuayb (a.s) öncelikle kavmini, ilah olarak yalnız Allah’ı tanıyıp ona kulluk etmeye çağırır. Sonrada işledikleri diğer günahlara ve vurgun düzenine son vermelerini tavsiye eder. Aksi halde dünyada ve ahirette büyük bir felaketin kendilerini beklediğini anlatır.

«Medyen halkına kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. Şöyle dedi: «Ey milletim! Allah'a kulluk edin; O'ndan başka tanrınız yoktur. Ölçüyü tartıyı eksik tutmayın. Doğrusu ben sizi bolluk içinde görüyorum ve hakkınızda kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.» (HUD – 84)

«Ey milletim! Ölçüyü ve tartıyı tamamı tamamına yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.» (HUD – 85)

«Eğer mümin iseniz Allah'ın (helâlinden) bıraktığı (kâr) sizin için daha hayırlıdır. Ben üzerinize bir bekçi değilim.» (HUD – 86)

Medyen ve Eyke halkının bu samimi çağrı ve nasihate verdikleri tepki gerçekten ilginçtir.

«Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptığını bırakmamızı emreden veya mallarımızı istediğimiz gibi kullanmamızı meneden senin namazın mıdır? Sen doğrusu aklı başında, yumuşak huylu birisin» dediler. (HUD – 87)

Demek ki Şuayb (a.s)‘mın Namazı onu ekonomik hayata müdahale etmeye ve karışık düzene baş kaldırmaya sevk eden bir namazdı. Zaten namaz, kişisel bir arınma ve kulluk vazifelerinden ibaret değildir; Namazı cemaat halinde saf, saf ve omuz omuza kılan Müslümanlar. Kendi aralarında kardeşlik ve dayanışma bilincini tazelerken, hayatın akışına hep birlikte müdahale etmeyi de görev bilirler.

Allah’u Teâlâ Kuran’ı Kerimde şöyle buyuruyor:

«(Resulüm!) Sana vahye dilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür.  Allah yaptıklarınızı bilir.» (Ankebut – 45)

Namazını dosdoğru ve gereği gibi ( Şuayb gibi ), kılan bir mümin etliye sütlüye karışmayan, kimsenin tavuğuna kış demeyen, bana deymeyen yılan bin yıl yaşasın diyen, pasif bir insan değildir. Aksine haramlara, ahlaksızlığa, çirkin işlere bulaşmayıp onları ortadan kaldırmaya çalışan, iyiliği emredip kötülükten alıkoyarak hayata olumlu anlamda müdahale eden bir kişidir.

«Şuayb dedi ki: «Ey kavmim! Şayet ben Rabbimden ispat edici bir delil üzerinde bulunuyorsam ve şayet bana, O kendi katından güzel bir rızık ihsan etmişse, söyleyin bakalım ben ne yapmalıyım? Ben size karşı çıkmakla sizi menettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmeye çalışıyorum.   Muvaffakiyetim de ancak Allah'ın yardımı ile olacaktır. Ben yalnızca O'na dayandım ve ancak O'na döneceğim.» ( HUD – 88)

«Ey kavmim! Sakın bana karşı düşmanlığınız, Nuh kavminin veya Hûd kavminin yahut Salih kavminin başlarına gelenler gibi size de bir musibet getirmesin!  Lût kavmi de sizden uzak değildir.» ( HUD – 89)

«Rabbinizden bağışlanma dileyin; Sonra O'na tövbe edin.  Muhakkak ki Rabbim çok merhametlidir, (müminleri) çok sever.» ( HUD – 90)

Dediler ki: Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ve içimizde seni cidden zayıf (aciz) görüyoruz! Eğer kabilen olmasa, seni mutlaka taşlayarak öldürürüz. Sen bizden üstün değilsin. (HUD – 91)

Acaba Şuayb (a.s)‘mın kavmi neden onun namazını boy hedefi haline getirmişti.

Zira o namaz hem onu, hem de onunla beraber iman edip namaz kılan cemaatini ve ayrıca toplumunu ahlak dışı davranışlardan ve yasaklanan şeyleri yapmaktan men eden bir namazdı. Medyen ve Eyke‘liler Hz. Şuayb (a.s)‘mınTebliğini hayat tarzındaki değişiklikleri ve kendi hayatlarına olan müdahalesini doğrudan Namazla ilişkilendirmişlerdi. Onlar kendilerini ataların dininden ve kargaşa sisteminden vazgeçmeye çağıran. Şuayb (a.s)‘mın hayatında belirgin bir değişiklik görmüşlerdi.

Cemaatiyle birlikte huşu içinde omuz omuza kıldığı namaz.”

Şu halde onu kavmine karşı böyle davranmaya iten hayatlarına karışmaya yönelten şey işte bu namazdı. Onun için “Senin namazın mı?” Dediler.

Evet, namaz hayattır, hayat tarzıdır. Hayata müdahale eden, ona yön veren, onu bütünüyle Allah’ın emirlerine göre şekillendiren, olmazsa olmaz bir ibadettir. İbadetin özüdür, iliğidir. Dosdoğru ve devamlı kılınan namaz, müminleri pasif kişiler olmaktan çıkarır. Aktif kişiler haline getirir. Topluma ve çevresine faydalı örnek insan haline getirir.

Hazret (k.s) Dedesi Muhammed Diyâuddin (ks) Hz.nin müridinin Menkıbesini anlattı. (Lokma hakkında)

Dedemiz Muhammed Diyâuddin (ks) Hazretlerinin bir müridi varmış. Her gün bu mürid dağdan sırtında bir yük odun getirir ve bu odunları satar evinin iaşesini ve çocuklarının rızkını böyle temin ederdi. Bu mürid çokta fakirdi, kendini ibadete adamıştı, zamanla Sadatlarımızın himmetiyle Kalbi temizlenmiş devamlı Allah’ı (c.c) zikrediyor. Allah’a (c.c) tam teslim oluyor. Namazla, zikirle meşgul oluyor. Bu sırada çoluk çocuğunun rızkını temin edemiyor ve dünyayı terk ediyor, dünyaya çalışmasını bitiriyor. Bir müddet evine gitmiyor, evini de unutuyor, tekkede kalıyor. Muhammed Diyâuddin (k.s) Hazretlerinin huzuruna bu müridin hanımı geliyor, dedemin odasının dışından dedeme sesleniyor.“Ben falancanın hanımıyım şeyhim, biz çok perişanız, çoktandır biz açız, Efendim önceleri bizim rızkımızla meşguldü, rızkımızı temin ediyordu bizlere bakıyordu, ama şimdi çok değişti, biz onu göremez olduk eve dahi gelmiyor, bizi ihmal ediyor. Buna tembih edin ne olur biraz bizimle meşgul olsun” diyor. Dedem Muhammed Diyâuddin (ks) Hazretleri. O kadına,”Bize daha önce niçin haber vermediniz diyor. Sen şimdi evine git biz Allah’ın (c.c) izniyle gereğini yapacağız.” Diyor. Kadın evine gidiyor. Bu arada. Dedem. Tekkede görevli Olan müritlerden birini yanına çağırıyor.    Ve şöyle söylüyor. “Derhal. Tekkenin kilerine git. Un. Şeker. Yağ. Sebze. Kuru. Bakliyat. şu kadar al felanca kezin evine acele götürün ve bir miktarda cebinden para veriyor bunu da o eve verin” diye emir veriyor ve o görevli olan mürid çıkıyor, arkasından diğer görevli müritlerinden birkaç tanesini daha çağırıyor ve onlar Muhammed Diyâuddin (k.s) Hazretlerinin huzuruna gelince onlara şöyle söylüyor: “Derhal gidin çevreyi ve çevre köyleri araştırın, namaz kılmayan veya beynamaz birinin ekmeğinden bulunmasını ve bu ekmekten o gelen hanımın efendisine az bir parça yedirilmesini söylüyor. O zaman da Nurşin beldesinde öyle bir insana rastlanmıyor, bir başka köyden beynamaz bir kadın bulunuyor bunun ekmeğinden bir şekilde biraz istiyorlar. O kadın da bunlara birazekmek veriyor, tekkeye getiriyorlar. O kocasını şikâyete gelen kadının kocasına bu ekmeğin tamamını yediriyorlar. Daha sonra bu müride öyle bir hal oluyor ki; Mürid kıldığı namazın, çektiği zikrin feyzinden hiçbir lezzet alamıyor.

Hazret (k.s) burada bizlere şöyle dikkat çekiyor ( Dedem ekmekten az bir parça verilmesini söylediği halde müritler getirdikleri ekmeğin tamamını yediriyorlar.) Ekmeği yiyen mürid önceki Allah’a (c.c) olan aşkını muhabbetini kaybediyor. Yaptığı ibadetlerin hiç birinde feyz ve lezzet alamıyor.) Ve bu gelen ekmeği yiyen mürid durumunu dedem Muhammed Diyâuddin (k.s) Hazretlerine bildiriyor. Şeyhim bana ne oldu? Ben önceleri iyiydim ibadetlerden feyz ve lezzet alıyordum. ama şimdi ne feyz kaldı ne de lezzet diyor. Dedem ekmeği getiren müridleri yanına çağırtıyor, huzuruna geliyorlar ve dedem onlara soruyor; Siz getirdiğiniz ekmeğin tamamını mı yedirdiniz, yoksa az bir şey mi? Onlar da, şeyhim getirdiğimiz ekmeğin tamamını yedirdik. Diyorlar. Dedem de, ben size fazla verin demedim, az bir şey verin dedim ve dedem ekmeği yiyen müride döner hal böyle, böyle idi diye durumu anlatır. Ben ekmekten az bir şey yedirin dedim Molla felanca kez sana tamamını yedirmiş, benim kabahatim yok diyor. Mürid de; Ben o molla kardeşimi iyi bilirdim ama o benim düşmanımmış meğerse diyor.

Hazret (k.s) bu sohbete devamla şöyle buyurdular: Bir hıristiyanın pişirdiği yenir, (Tabii ki biz Müslümanlara yenmesi helâl olan tahamlardan.) Ama, bir namaz kılmayan veya  bey namazın pişirdiğinin yenilmeyeceği, namaz kılmayanın ve beynamaz kişinin ekmeği yendiği takdirde yapılan ibadetten feyz ve lezzet alınmayacağını Allah’a (c.c) olan aşk ve muhabbetin kaybolacağını beyan buyurdu. Ve en önemlisi de; Müslümanlar kendi kazançlarına dikkat edeceği gibi dışardan yedikleri içtiklerine de dikkat etmelidirler diye tavsiyede bulundular. Vesselâm.

NAMAZ

Hazret (k.s) Namaz Nedir, İnsan için neden önemlidir,

Konusunda önemli açıklamalarda bulundu.

Peygamber Efendimiz (sav) bu konuda şöyle buyurmuşlar: “Namaz dinin direğidir.” H.Ş)

Namaz, İslam’ın imandan sonra gelen en mühim emridir; Dinin direği ve Müslümanlığın temel taşıdır. Namaz, imanın alâmetlerindendir.

Namaz, kul ile Allah arasında yüksek bir yakınlık ve bağlılıktır, ulvi bir münasebettir.

Namaz, Allah’ın kudretini idrak eden ve büyüklüğü karşısında hayranlık duyan insanın bu hürmet ve hayranlığını en münasip söz ve hareketlerle dile getirmesidir.

Namaz, kulun günde 5 defa Allah’ın (c.c) huzuruna çıkması, divanında durması demektir. Bu yüce divanda, arada hiçbir vasıta olmadan her türlü dilek ve ihtiyacını, kul, bizzat Allah’a arz eder, Allah’a sığınır, yalnızca Allah’tan yardım diler. Böylece Peygamber Efendimizin (sav).  Miraç da gerçekleşen Allah ile mülakatı hadisesi, Namaz içinde yaşanmış olur. Peygamber Efendimiz (sav) bu sırrı şöyle açıklamıştır: « Namaz müminin Miracıdır.» Buyurmuştur.

Namaz mahlûkatın bütün ibadet şekillerini bir araya toplayan özlü bir ibadettir.

Allah’u Teâlâ Kuran-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

«Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O'nu tesbih eder; O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur; Fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız.»  Doğrusu O Halim olandır, Bağışlayandır. (İsra– 44) « »

Yeryüzünde İnsan dışındaki canlılara baktığımız zaman esas olarak üç şekilde görürüz: 1- Dik olarak ayakta duranlar:Bitkilerin çoğunluğu ile iki ayaklı hayvanlar gibi.

2- Yarı ayakta, yani, eğik olarak duranlar: Dört ayaklı hayvanlar gibi.

3- Yerde sürünenler: Sürüngen hayvanlarla bazı bitki çeşitleri gibi.

Bu saydığımız mahlûklar, yukarıdaki ayetin ifade ettiği ibadetlerini, bulundukları şekilleriyle yapmaktadırlar. Fakat insanoğlu namaz kıldığı zaman, bu mahlûkların ayrı, ayrı olan ibadet şekillerini namazı içinde birleştirmektedir. Nitekim namazın bir kısmı ayakta (kıyam), bir kısmı yarı ayakta eğilerek (rükû) ve bir kısmı da yerde (secde) yapılmaktadır. Bu da göstermektedir ki, namaz, Allah’a ibadet şekillerinin hepsini kendinde toplayan en mükemmel ibadet halidir.

Bir kısım melekler de, diğer varlıklar gibi, yalnız bir şekil ile Allah’a ibadet ederler. Bu da yukarıda belirttiğimiz gibi ya kıyam, ya rükû ya da secde halinde bir ibadettir. İnsan ise yüksek yaratılışı icabı olarak meleklerin ibadet şekillerini de kendi ibadeti olan namazda birleştirerek Allah’a kulluk vazifesinde bulunmaktadır.

Namazın içindetekbir, tevhid, tesbih, meth ü sena, hamd, şükür, hürmet, tevazu ve niyaz, bütün müminlere hayır dua, Peygamberimize salât ü selam bulunmaktadır.

Kuran okumak başlı başına bir ibadettir. Namazda bir miktar da Kuran okunmaktadır.

Müminlerin birbirleri ile selâmlaşmaları ayrı bir ibadettir. Namaz sonunda selâm da vardır.

Yine İslam’a göre tefekkür büyük ibadetlerden biridir. Cemaatle kılınan namazlarda müminler Allah’ın kudretini düşünme imkânına sahip olurlar.

Namaz içinde yemeyi, içmeyi terk gibi oruca ait yasaklar bulunduğundan. Namazda oruç da mevcuttur.

Namazın zekât ve hac ile de alâkası vardır. Çünkü namaz, vücudun ve ömrün zekâtıdır.

Namazda Kıbleye dönülmesi ise hacca bir işaret ve numunedir.

Görüldüğü gibi namaz, bütün ibadetleri içine almakta ve bu sayede müminin miracı olma özelliğini sağlamaktadır.

Namaz Kılmanın Hükmü Nedir?

Namaz; Kuran Hadis ve icma ile sabit olan kesin bir Farzdır. Aklı başında erginlik çağına girmiş olan her Müslüman için, yapılması gereken bir vazifedir.  Bu mühim farz ibadeti yerine getirenler, Allah’u Teâlâ’nın pek çok lütuf ve inayetlerine ererler.

Namazın Farz oluşunu inkâr etmek, Müslümanı dinden çıkarır. Ancak farz olduğunu inkâr etmeksizin tembellikten dolayı bu ibadeti yapmayan kimseler ise. Manevi yönden büyük zarar ve kayıplara uğrarlar.

Kuran-ı Kerim de birçok ayette, Müslümanlar namaz kılmakla mükellef tutulmuşlardır.

«Namazlara ve orta namaza devam edin; gönülden boyun eğerek Allah için namaza durun.» Buyrulmuştur.(Bakara, 238)

Bu ayet, Namazlara devam edip korumayı emrettiği gibi, ORTA NAMAZI tabiriyle, namazların 5 vakit olduğunu da işaret etmektedir. Sabah ile öğle bir yanda, akşam ile yatsı da diğer yanda kabul edilirse, bunların ortası ikindi namazı olmuş;  Böylece her gün kıldığımız 5 vakit namaz ortaya çıkmış olur...

Namazın müminler üzerine kesin bir borç ve vazife olduğunu ise, şu ayet-i kerime bildirmektedir:

«Namazı tamamladıktan sonra, gerek ayakta durarak, gerek oturarak ve gerek yanlarınız üzerinde uzanarak hep Allah’ı zikredin. Derken, korkudan güvene kavuştunuz mu, o vakit namazı tam erkânıyla eda edin. Çünkü namaz belirli vakitlerde müminlere farz kılınmıştır.» (Nisa- 103)

Hadis-i şerifte ise, bu hususta şöyle buyrulur:

«Allah’u Teâlâ Müslüman olan her erkek ve kadına, günde beş vakit namazı farz kılmıştır.»

Namaz, Hicretten 18 ay evvel, Miraç gecesinde 5 vakit olarak farz kılınmıştır. Miraçtan evvel de Rasullalah Efendimiz (sav) ve Müslümanlar namaz kılarlardı. Fakat kılınan bu namazlar günde (Sabah-Akşam olmak üzere) iki vakitten ibaretti. Ayrıca da farz değil, Mendûb idi.

(Mendûb: Yapılması hâlinde sevap, yapılmazsa günah olmayan şeyler.)

Namazın Bize Sağladığı faydalar nelerdir?

Namaz bize dünyevi, uhrevi, maddi, manevi pek çok faydalar sağlamaktadır. Bu faydalardan bazıları şunlardır:

1 - Günde beş vakit namaz kılan bir insan, daima Allah’ı (c.c) hatırlar ve kendisini her an Allah’ın huzurunda hisseder. Bu ise, o insanın aklında ve fikrinde kötü düşüncelerin barınmasına fırsat vermez. Verse bile çıkarıp atmasına sebep olur.  Zaten dünyada gördüğümüz her kötülüğün başı, Allah’ı unutmak ve Allah korkusuna Kalb de yer vermemek değil midir?

Dünyada insana Allah’ı unutturacak, gaflete atacak pek çok şey vardır. İnsan yaradılışı itibariyle gece gündüz dünya meşgaleleri içindedir. Böyle birçok meşgale, telaş içinde bulunan insana, elbette her an Allah’ı hatırlatacak bir şeyin olması gerekir. Yani Namaz olmaz ise, insan hem Allah’ı unutur, hem de kalbinde Allah korkusuna yer veremez. Allah’ı unutunca da yalnız kendi nefsini, keyfini, menfaatini düşünen bencil bir insan haline gelir. Hak, hukuk, adalet gözetmez. İnsanlar bu hale gelince, artık ona ne kanun, ne polis, ne de jandarma tesir edebilir. Fırsat bulduklarında Allah’ın emirlerine ve dünyadaki kanunlara uygun olup olmadığına bakmadan, nefislerinin arzu ettikleri her şeyi yaparlar.

İşte bunun içindir ki, Allah’u Teâlâ, insanoğlunun kalbine ona daima Allah’ı hatırlatacak ve

Allah’tan korkutacak bir bekçi koymuştur. Bu bekçi de Namazdır.

Namaz insana Mevlasını hatırlatır. İnsan Mevlasını hatırladıkça kötülüklere olan meyli kırılır. Akıl, fikir, el, ayak, göz, kulak gibi bütün azalarını kötülüklerden çeker.  Başkasının malına, canına, ırz ve namusuna göz dikmez.

Namazın bu hususiyetine Kuran-ı Kerimde şu şekilde işaret olunmuştur:

«Sana vahy edilen kitabı okuyup tebliğ et, namazı hakkıyla ifa et! Muhakkak ki namaz, insanı, ahlâk dışı davranışlardan, meşru olmayan işlerden uzak tutar. Allah’ı namazla anmak, elbette en büyük fazilettir. Allah bütün işlediklerinizi bilir.» (Ankebut– 45)

Hadis-i şerifte de şöyle buyrulmuştur mealen:

«Namaz dinin direğidir. Kim namazını kılmaya devam ederse, dinini yıkılmaktan korur, muhafaza eder. Kim de onu terk ederse dini hayatının direğini yıkar, imanını muhafaza edemez hale gelir.» Buyrulmak suretiyle, bu husus çok güzel bir şekilde beyan edilmiştir.

Kıldığı namaz Müslüman’ı kötülüklerden, çevresine zararlı olmaktan, günahlardan alıkoyamıyorsa, o kimse namazın mana ve şuurundan uzak bulunuyor demektir.

Bu gibi kimseler hakkında. Hadisi şerifte şöyle buyurulur: «Kimin Namazı onu kötülüklerden alıkoyamıyorsa, Allah’tan ancak uzaklığı artar.»

Namazın insana Allah’ı nasıl hatırlatıp onu her türlü kötülüklerden nasıl alıkoyduğunu biraz daha açıklayalım:

1-  Namazını devamlı kılan bir kimse, sabahleyin erken kalkar, sabah namazını kılmak ve Allah’a olan borcunu ödemek için önce abdest alır, İçini ve dışını temizler. Kalbinde bir kötülük varsa onu atar. Temiz bir kalb ve temiz bir vücutla Allah’ın huzuruna çıkar, huzurunda durur, namazını kılar. Bundan sonra işine gider.

İş esnasında huyu, davranışı, sözü, sohbeti başka, başka insanlarla karşılaşır. Bunlardan iyi ve kötü pek çok söz işitir, insan olması sebebiyle zaman, zaman kalbine kötü düşünceler gelir. Hırs, haset, kin, intikam hisleriyle dolar.Bunların bir kısmının tesiri altında bir şeyler yapmaya karar verdiği ve yapmak için hazırlığa giriştiği bir sırada, Müezzinin Allah’u Ekber diyerek öğle namazına çağırdığını işitir. İşte o zaman kalbi kin ve intikam, hırs ve haset ile dolu olan o insan, kalbindeki bütün bu kötü hisleri bir tarafa atarak namaza koşar. Yine temiz bir kalb ve temiz bir vücut ile Allah’ın huzuruna durur. Namaz onun imdadına yetişmiş, herhangi bir kötülük işlemesine fırsat vermeden Allah’ın huzuruna çıkarmıştır.

Namazın bu imdadı ona ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinde de yetişir.

Artık o insan için, kötülük yapmaya ve düşünmeye zaman kalmamıştır. Beş vakit namaz ona bu fırsatı vermez. Çünkü bir vakit namazın kalbinde bıraktığı tesir kaybolup gitmeden diğer bir vaktin namazı gelip girer. Bu sebeple namaz kılmakta devamlı olan bir insanın kalbinde Allah sevgisi ve korkusu hiç eksik olmazBöyle bir Kalbte de kötülük bulunması beklenemez.

2-  Namaz, müslümanın günlük hayatını da düzenler. Günde beş vakit, belirli vakitlerde Allah’ın huzurunda bulunma zarureti, insanı belli bir düzen ve disiplin içinde yaşamaya sevk eder. İşlerini namaz vakitlerine göre düzenlemeye mecbur eder. Böyle düzenli ve disiplinli bir şekilde yapılan çalışmalar ise, insanı hayatta huzurlu ve başarılı kılar.

3 - Her namaz, sahibine nefsini murakabe, muhasebe ve kontrol yeteneği de kazandırır. Sık, sık müdür veya müfettiş huzuruna çağrılan bir memur, nasıl görevinde dikkatli davranır, işlerini muntazam bir surette yürütürse, bunun gibi günde en az beş sefer Allah’ın huzuruna çıkan. Bir insan da, bütün işlerini hata ve yanlışlığa meydan vermeyecek şekilde yapar.

- Namaz kılan bir Müslüman, Kalben rahattır, Ruhen kuvvetli, Manen güçlüdür. Hayatı boyunca, vazifesini hakkıyla yerine getirmiş olmanın huzuru ile yaşar.

5 -Beş vakit namazını kılan kimseyiCennetine koyacağına dair Allah’u Teâlâ’nın müjdesi vardır. Hz. Aişe’nin (r.an. ha) rivayet ettiği bir hadis-i kutside, Cenab-ı Hak: «Kulum namazı vaktinde kılarsa, ona azap etmeyeceğime ve kendisini Cennete koyacağıma ahdim vardır.» Buyurmaktadır.

Yeter ki kılınan namazlar, Sırf Allah rızası için olsun ve tadili erkânına riayet edilerek eksiksiz yapılsın. “Cennetin anahtarı namazdır” Hadis-i şerifi, bu ilahi müjdeyi beyan etmektedir.

Yanlış anlaşılmasın, bu ifade, namaz kılmayan kimse Cennete giremez demek değildir. Allah isterse, kulunun razı olduğu bir iyiliğinden veya İslama bir hizmetinden dolayı, onun bütün günah ve kusurlarını, ibadet borçlarını af edip Cennetine koyabilirBu, tamamen Allah’ın lütuf ve merhametine kalmış bir husustur. Fakat namaz ibadetini mana ve ruhuna uygun şekilde eksiksiz olarak yerine getirene ise, Allah (c.c), Cennetini vaat etmiştir. Sözünden dönmek Allah’ın şanına yakışmaz.

6 - Günde 5 vakit namaz kılmak, aynı zamanda küçük günahlar için bir kefarettir. Resul-i Ekrem Efendimiz (sav), 5 vakit namazı vaktinde kılan kimseyi, günde 5 defa evinin önünden akan bir nehre girip yıkanan kimseye benzetir ve sonra şöyle buyurur.

«Günde 5 defa suda yıkanan kimsenin bedeninde kirden ve pastan bir eser kalır mı?»

İşte namazını kılan, günde 5 vakit Rabbinin huzurunda başını secdeye koyup Allah’ın rahmetine sığınan kimse de böyledir. “Allah böyle kimselerin günahlarını af eder. İsterse günahları denizköpükleri kadar olsun.”

Resul-i Ekrem Efendimiz’in (sav) bir başka Hadisi şerifinde şöyle buyrulur:

«Namazını vaktinde kılan kimsenin iki namazı arasındaki küçük günahlarını Allah’u Teâlâ af eder.»

Namaz için abdest alan kimse, abdest uzuvlarını yıkadıkça, o uzuvlarla işlenen küçük günahların suyla birlikte yıkanıp gideceği de yine rivayetlerde anlatılmıştır.

7 - Rükünlerine ve adaplarına tam riayet edilerek kılınan 5 vakit namazın, kıyamet gününde sahibi için bir nur ve şahit olacağı ve onu kabirde karanlıklardan ve azaptan ve hesabın zorluklarından kurtaracağı yine hadis-i şeriflerin beyanından anlaşılmaktadır. Bundan daha büyük bir lütuf ve ihsan olur mu?

8- Namazın dünyevi ve uhrevi en büyük faydalarından birisi de namaz kılan kimsenin bütün dünyevi işlerinin ve çalışmalarının güzel bir niyetle ibadet hükmüne geçmesidir.

İnsan namazını kılarak Allah'ın emrini yerine getirirse, geçimini helâl yoldan temin etmek niyetiyle yapacağı bütün gayret ve çabaları ahireti açısından boş ve faydasız bir dünyevi çaba olmaktan çıkar, ibadet hükmünü alır. Artık o insanın bütün ömrü, bir ibadet hali içinde geçer. Hiçbir gayret ve çalışması Allah katında zayi olmaz, boşa gitmez.

Eğer o kimsenin geçimini temin için çalıştığı iş, toplumun fayda göreceği bir meşgale ise, o şahıs yaptığı işin neticesinde, bu işten faydalanan bütün insanlar sayısınca sevap kazanır.

İşte bu büyük kazancın tek bir şartı vardır. O da farz olan namazlarını kılmak, ciddi bir mazeret olmadan namazlarını geciktirip kazaya bırakmamaktır.

Namaz kılan kimsenin bütün dünyevi çalışmalarının ibadet hükmüne geçmesinin sırrı, kişide çalışmaya, insanlara faydalı olacak hizmetlerde bulunmaya karşı ciddi bir şevk ve heyecan meydana getirir. Bu sebeple, insan ihtiyarlasa bile ailesinin maişeti için çalışmaktan, gayret ve faaliyette bulunmaktan geri kalmaz, tembelliğe düşmez. ‘Artık ihtiyarladım Bir köşeye çekilip sadece Ahiretime çalışayım’ diye düşünmez. İnsanlığa ve aile fertlerine daha faydalı olmak için çalışır, çabalar.

Çünkü bilir ki, namazlarını kıldığı için bütün dünyevi çalışmaları da ibadet hükmünü almaktadır.

Namazı Terk etmenin Zararları Nelerdir?

Namaz kılmayı terk eden kimse yukarıda saydığımız fayda ve menfaatleri kaybetmekle beraber, dünya ve Ahirette büyük bir zarar ve hüsrana da uğrar.

Bir hadis-i şerifin beyanına göre ahirette kulun ilk bakılacak ameli, namazı olacaktırEğer namazları tamam olursa o kulun hesabı kolay görülecek, bazı günah ve kusurları da af ve müsamaha ile karşılanacaktır. Namazında bir noksanlık olduğu takdirde ise hesabı çetin ve ince olacaktır.

Bu sebeple şuurlu Müslümanlar, namazlarını mümkün mertebe eksiksiz yerine getirmeye çalışırlar. Şayet kılamadıkları namazları var ise, onları da geciktirmeden kaza etmeye, böylece namaz borcundan kurtulmuş olarak Allah’ın (c.c) huzuruna çıkmaya gayret gösterirler.

Hazret (ks) Bu konuyla ilgili iki kısa bir Menkıbe anlattı:

Kıskanç ve kötü bir adam bir gün Şeytanla karşılaşır ve ona sorar:

Ey İblis ben de senin gibi olmak istiyorum, ne yapayım?

İblis şu karşılığı verir.

Yazıklar olsun sana. Kimse şimdiye kadar bana imrenip de benim gibi olmayı arzulamadı. Eğer benim gibi olmayı ille de aklına koydu isen, iki şeyi terk edeceksin; Bu, İblis gibi olmana yetecektir.

Terk edeceğin şeylerden biri Namaz; Diğeri de doğru yere edilen Yemindir.

********************************************************************************************************

Rivayette vardır ki, sokaklarda dolaşan meleklerle şeytanlar evlerin kapısına gelip. İddiaya tutuşurlar.

-   Bu eve biz gireceğiz, şeytanların işi yoktur.

Şeytanlar derler ki:

-   Bu eve biz gireceğiz, meleklerin işi yoktur.

Münakaşa devam ederken ezan okunur, münakaşa durur. Zira ezanla birlikte evde namaz hazırlığı görünürse şeytanlar ümidi keser, evden içeri melekler girer. Namaz hazırlığı görülmez, evde namaz kılan bulunmazsa şeytanlar ümitlenir, melekler oradan çekilirler.

Onun için Sadatlarımız bu hususta şöyle buyurmuşlardır;  Namaz kılınmayan ev, şeytan uğrağı; Kılınan ev ise, Melek yuvasıdır, derler.

Namazı Terk edenlerin ileri sürdükleri bazı Bahaneler:

Maddi ve manevi, dünyevi ve uhrevi pek çok faydaları bulunan namaza bazı Müslümanların bir takım bahaneler ileri sürerek yaklaşmadıkları, ihmal ettikleri görülmektedir.

İleri sürülen başlıca sebep ve bahaneler şunlardır.

1- Namazın, sadece ihtiyarlayınca yapılacak bir vazife olduğu; Gençliğin dünyaya çalışmak, ihtiyarlığın ise Ahirete yönelmek çağı bulunduğu düşüncesi.

2- Dünyevi meşguliyetlerin çokluğunun namaza vakit bırakmadığı düşüncesi.

3- Günde 5 vakit namaz kılmak, bitmediğinden İnsana usanç ve bıkkınlık vereceği anlayışı.

Aslında bu fikir ve düşünceler, sağlam bir temele dayanmayan sadece ve sadece nefsin tembelliğinden ve Şeytanın telkin ve vesveselerinden ileri gelen asılsız bahanelerdir.

Şimdi, bu bahaneleri sıra ile ele alalım:

1- Namazın ihtiyarlıkta yapılacak bir meşguliyet olarak görülmesi. İnsanları namaz kılmaktan alıkoyan yaygın bir düşüncedir, fakat son derece yanlıştır. Zira her şeyden önce namaz, çocukluktan çıkıp erginlik çağına girdiği andan itibaren, ölünceye kadar bütün İnsanlar üzerine farzdır. Bu farziyetin gençlik, orta yaşlılık ve ihtiyarlık halleriyle bir ilgisi yokturKılınmayan her vakit namaz, kulun boynunda borç olarak kalır. Ahirette azaba çarpılmamak için, ölmeden evvel bu borçtan kurtulmak, kılınamayan namazları kaza etmek şarttır.

Gençliğinde Namaz kılmayıp, ihtiyarlığında kılmaya başlayan kimsenin pek çok namaz yükü, ibadet borcu bulunuyor demektir. İhtiyar halinde bütün o borçları kaza etmeye ne derece muvaffak olacağı ise şüphelidir. Kaza etse bile yine de tamamen kurtulmuş olmayacak; Namazlarını vaktinde kılmamanın mesuliyetini üzerinde taşımaya devam edecektir.

Demek Namaza ihtiyarlıkta başlamak düşüncesi Nefsin bir oyunundan, Şeytanın bir hilesinden başka bir şey değildir...

Diğer taraftan insanın ihtiyarlık vaktine kadar yaşayacağına dair elinde hiçbir garantisi de yoktur. Her vakit ölüm gelip kapısını çalabilir, hayatını sona erdirebilir. İnsanın yarına bile sağ çıkacağına dair, hiçbir senedi, güvencesi bulunmamaktadır. Ölüm nerde ne zaman nasıl olacak belli değildir.

Azizim, Namazları ihtiyarlayınca kılma düşüncesi bu boş bir hayal, temelsiz bir fikirdir.  Kaldı ki gençlikte kılınan namazlar ile ihtiyarlıkta kılınan namazlar, hiçbir zaman bir olmaz. İnsanın bütün duygu ve hisleri ile dünyaya bağlı olduğu gençlik yılarında nefsiyle mücadele ederek yaptığı ibadetler, Allah (c.c) katında son derece kıymetli ve değerlidir.  İhtiyarlık halinde ise, İnsanın dünyaya meyli zaten kalmamış, ölümü daha yakından hissetmeye başlamıştır. Denebilir ki,Nefsi bile artık namaz ve ibadete razı olur duruma girmiştir. Böyle bir hal içinde yapılan ibadet, elbette gençken nefsin kötü his ve duyguları ile mücadele ederek yapılan ibadete denk olamaz.

Bunun içindir ki Peygamber Efendimiz (sav), genç iken yapılan ibadetin ihtiyarlıkta yapılandan daha makbul olduğuna, bir hadis-i şeriflerinde şöyle işaret buyurmuşlardır.

«En hayırlı genç odur ki, ihtiyar gibi ölümü düşünüp, ahiretine çalışarak gençlik heveslerine esir olmayıp gaflette boğulmayandır. (Düşmeyendir.)»

Gençlerin de ihtiyarlar gibi ölümü düşünüp ahiretlerine ciddi çalışmaları, namaz ve diğer ibadetleri eksiksiz yerine getirmeleri gerekmektedir.

<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<

Dün Geçti Bilmem Yarın Var mı? Gençliğime Güvenmem Ölen Hep İhtiyar mı?

<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<

Ölmeyeceğinden nasıl olursun emin.

Bir gencin tabutu geçti demin.

<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<

2- Dünya meşguliyetlerinin çokluğunun ise, namaz kılmaya mani olan bir tarafı yoktur. Zira Cenab-ı Hak her gün bize 24 saatlik bir hayatı vermiştir. Bizden buna mukabil bir saatlik bir zamanı, kendine ibadet için istemektedir. Evet, beş vakit namaz; Abdestler de dâhil, insanın en fazla bir saatini işgal eder. Yirmi dört saatin 23 saatini, dünyaya sarf ederken, bir saatini de, yine kendimizin hem dünya, hem de Ahiret saadetimize vesile olan namazın edası için harcamamak hangi akılla bağdaşabilir? En basit, boş ve malayani ihtiyaçlara vakit ayrılırken böyle en yüce bir ibadeti yapmamaya zamanın yokluğunu gerekçe göstermek, ancak ve ancak nefis ve şeytanın telkinlerine boyun eğmektir.

3- Namazın, her gün tekrarlandığından bıktırıcı ve usandırıcı olduğu düşüncesine gelince, bu da nefsin tembelliğinin bir bahanesidir. Zira her gün yemek yiyip su içen insan, bunların tekrarından usanmıyor, bilakis lezzet duyuyor. En önemlisi de ruhun gıdası, kalbin ilacı olan namazın tekrarından da, bir insanın usanması söz konusu olamaz.

Şeytan bu kabil kötü telkinleri daha çok namaza yeni başlama durumunda olanlara yapmaktadır. Namaza devam edip onun manevi feyiz ve bereketine mazhar olanlar, bu gibi bahanelerin yersizliğini zaten idrak etmişlerdir.

Demek ki, Bu gibi esassız bahaneler, hep nefis ve şeytanın vesvesesinden ve hilesinden ibarettir. Nefisle devamlı mücadele ederek insanın bu telkinleri yenmesi gerekir.

Aksi takdirde Bir su gibi elden akıp giden ömür sermayesi, bir rüzgâr gibi uçup giden hayat nimeti; Hüsranla ve imtihanı kaybetmiş olmanın ıstırabı ile neticelenir.

Kuran-ı Kerim’de Cenab-ı Allah  birçok yerde kesin olarak emredilen namazı mutlaka kılmamız; Elde olmayan sebeplerle kılamamışsak mutlaka kaza etmemiz gerekir.

Böylece en mühim bir kulluk borcumuzu ve insanlık görevimizi yerine getirmiş, manevi sorumluluktan kurtulmuş oluruz.

Cenab-ı Hak hepimize bu önemli farz borcumuzu yerine getirmekte sebat, devam ve irade kuvveti versin. Âmin! Vesselâm.

NAMAZIN SIRRI VE HİKMETLERİ:

Azizim! Namazdaki sır ve hikmetler saymakla bitmez. Her hareketin, her duruşun, her Kıraatın (Kuran okumak) ve duanın birçok hikmet ve manaları vardır.

1 – Namaz aynı zamanda temizlik vesilesidir. Namaz kılanın bedeni temiz, elbisesi temiz, namazgâhı (meskeni) temizdir.

Sıhhati ve sağlığı korumanın şartlarından biri de temizliktir, temiz olmaktır. Beden temizliği. Elbise temizliği. Cevre temizliği.  Dolayısıyla namazına devam eden aynı zamanda sağlığını korumaya da devam etmiştir.

2- Şurası unutulmamalıdır ki: Biz namazı şu veya bu faydası için değil, Allah (c.c) emretmiş olduğu için, Allah’ın emrini yerine getirmek ve rızâsını kazanmak için kılarız ve biliriz ki, Rabbimizin emrettiği şeylerde birçok fayda ve hikmetler vardır.

3 - Namaz, aynı zamanda eşitlik unsurudur. Erkek. – Kadın. Zengin. Fakir. Âmir. — Memur. Aslında birdir, birbirine eşittir, kulluk anlamında aralarında fark yoktur. Günün belli saatlerinde, istisnasız her Müslüman aynı namazı kılacak, kıyam, kıraat, rükû ve sücûd gibi hep ayni hareketleri tekrar edeceklerdir. Yine zenginlik veya fakirliğine, âmirlik veya memurluğuna bakılmaksızın yan yana gelecek, omuz omuza verecek, saf tutup el bağlayacak, Allah’ın huzurunda duracaklar, aynı işaretle yatıp kalkacaklardır. Allah’a kul olmada ve kulluk vazifesini yapmada insanların aralarında asla fark yoktur, herkes eşittir. Ben sen yok, biz varız ve hepimiz kuluz. Tıpkı Fatiha Suresinde ki gibi: Fatiha Suresinde ne diyoruz Allah’a (c.c): “Biz ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. Bize doğru yolu göster.”

4- Namaz, aynı zamanda bir ilham ve bir irşat kaynağıdır. Namaz dinin direği, hidayet güneşidir. Namaz irfan kaynağı, takva kapısıdır.

İnsandaki kötü duygu ve düşünceleri, aşırı istek ve arzuları firenler, kontrol altına alır, diğer taraftan Namaz, kılan insanlara iyi ve güzel ameller telkin eder.

Kur'ân-ı Kerim’de Allah’u Teâlâ bu hususta şöyle buyuruyor: «Sana vahy edilen kitabı okuyup tebliğ et, namazı hakkıyla ifa et! Muhakkak ki namaz, insanı, ahlâk dışı davranışlardan, meşru olmayan işlerden uzak tutar. Allah’ı namazla anmak, elbette en büyük fazilettir. Allah bütün işlediklerinizi bilir.» (Ankebut– 45)

Elbette böyle olması icap eder. Çünkü namaz, insanı günde beş defa Yaratan'ın huzuruna çıkarıyor. Bu arada O'na, her gün kırk defa “(Allah) Ceza gününün de malikidir." Dedirtiyor ve dehşetli bir günün geleceğini, herkese hesap sorulacağını hatırlatıyor.

5 - Namaz, aynı zamanda günahların silinmesine, günah kirlerinden temizlenmesine vesiledir.

Kuran-ı Kerim’de Allah’u Teâlâ bu hususta şöyle buyuruyor:

«Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri. (Günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.» (Hud- 114)

BÖLÜM 1 /  BÖLÜM 2 /  BÖLÜM 3





dosyayi aamadim